Devir Değişti, Ya Siz?


(Mayıs 2010 tarihinde oydar.com 'da yayımlanmıştır.)

“İnternet çıktı, mertlik bozuldu” deniyor ya müzik piyasasında; mertlik filan bozulmadı aslında. Sadece mertliğin ne olmadığını görmeye başladık. Ya da aslında ne olduğunu.

Eskiden albümlerde şarkılar, şarkıcının, prodüktörün, yani albümü hazırlayanların seçtiği sırayla dinlenirdi. Çünkü plaklarda ve hele hele kasetlerde şarkı atlatmak zahmetliydi, uğraşılmazdı. Sonra ne oldu? MP3’ler sırayı mırayı unutturdu. Şimdi özel bir çaba göstermezseniz şayet, albümlerdeki şarkıları MP3 çalarlarda ya da bilgisayarınızdaki medya oynatıcıda genellikle alfabetik sırayla dinliyorsunuz. Ya da daha güzeli, kendi istediğiniz sırayla, üstelik de istemediğiniz şarkıları listeye bile almayarak. Yıkıldı mı size bir kale? Yıkıldıııııı!

Eskiden klip yayınlayan kanallarda genellikle parayı bastıranın klipi, paranın tutarı kadar sıklıkla, tarife usulü yayınlanırdı ve biz şu veya bu şekilde paralı şarkıcıların kimi zaman berbat ötesi şarkılarına gün boyu maruz kalırdık. Tabi bir de para almayan ama sadece müzik piyasasındaki prodüktör-şarkıcı-besteci-aranjör (en hafif tabiriyle) ilişkiler ağına göre klip yayınlayan kanallar vardı. Di’li geçmiş zaman kullanıyorsam, sizi yanıltmasın. Hepsi hala var, bir şey değişmedi. Ama kliplerin izlenme oranlarını nicedir klip yayınlayan televizyon kanalları değil, internet belirliyor artık. İsteyen açıyor, istediği klipi, istediği sıklıkla izliyor. Hatta sevdiği şarkıya “movie-maker”da fotoğraflarla klip döşeniyor. Yani hangi şarkının klipleneceğini şarkıcı ve prodüktör değil, dinleyici kendisi belirliyor. Yıkıldı mı size bir kale daha? Eveeeet!


Ve geldik radyolara… Özel radyolar yayına başladığında önce çekingen, sonra geveze, sonrasında ise haddinden fazla sulu dj’lerle memlekette TRT zamanlarından hiç de alışık olmadığımız yeni bir radyo kültürü oluştu. İşini hakkıyla yapanlar ve TRT’nin başöğretmen ekolünü son derece eğlenceli bir üslupla güncelleyenler ve kaliteli yayın yapanlar da yok değildi, ama azınlıktaydı. Bu hengamede asıl kazanç, o zamanların yayıncılarındaki yeni şarkı bulma ve parlatma becerisiydi. Albümler ince elenip sık dokunarak dinlenir, radyocuların tamamen kişisel müzikal beğeni ve yaklaşımları ile bazen beklenmedik hitler yaratılır, böylece radyolar ve radyocular sadece bu yetenekleriyle bile birbirlerinden ayırt edilebilirdi. Sonra işin rengi değişti. Şarkıcı ve prodüktör neyi istiyorsa, radyolar onu çalmaya başladı. Hatta istenileni çalsınlar diye radyoculara yaranmalar, hediyeler yollamalar, yedirmeler, içirmeler, partiler düzenlemeler filan başladı. Böylece hiçbir radyo farklı bir şey çalmaz oldu. Hatta “minimum maliyet, maksimum kazanç + reklam arası şarkı” “format”ının radyoculuk zannedilmesine kadar gitti işin ucu.

Dinleyici de ne yaptı? “İyi de kardeşim, MP3 denilen bir teknoloji var. Bana hep aynı şarkıları çalacaksan, üstelik müzik keyfimi yerli yersiz reklamlarla böleceksen, ben niye seni dinleyeyim ki?” diye sormaya, sorgulamaya başladı. Nitekim çok geçmeden, kendi seçtiğin şarkıları istediğin sırayla dizebileceğin ya da o anki “mood”una göre hazır listelerden birini devreye sokabileceğin müzik dinleme siteleri pıtrak gibi yayıldı sanal alemde. Sadece müzik yapımcılarının ve şarkıcıların istediği şarkıları çalarak radyoculuk yaptığını zanneden radyocularsa hala memleketin müzik sektörünü kendilerinin yönlendirdiğini zannediyorlar. İşin tuhafı, müzik yapımcıları ve şarkıcılar da öyle! Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti halbuki baylar bayanlar! Biraz müzik zevki olan herkes kendi radyosunu açtı. Eğer bir şey anlatmıyorsanız, sizi kimse dinlemiyor, buna emin olun. Kale mi? Çoktaaan yerle yeksan!

Bu arada radyoculukta “bir şey anlatmak” ne demektir ya da daha doğrusu ne olmalıdır konusunu bir başka yazımızda masaya yatıracağız parantez arasında.

Sözün özü, internet çıktı ama aslında mertlik filan bozulmadı. Sadece kibar tabiriyle, kara koyun ak koyun belli oldu. Şimdi şarkıcıların da, müzik yapımcılarının da, radyocuların da işi daha zor. Nitekim herkes de bundan yakınıyor. Bu karmaşada kendini güncelleyebilen ayakta kalacak. Güncelleyemeyen mi? Onlar zaten çoktaaaan yıkılan kalelerin altında kaldı bile! 
 
NİSAN 2010

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder