Eurovision Günlüğü 4


Çok yorucu ama bir o kadar da eğlenceli bir gün geçirdik. Sabah erken saatlerde şehir gezisiyle başladık güne. Bu da bir başka Eurovision geleneği. Yarışmayı düzenleyen ülkeler bunu çok ciddi bir tanıtım olarak görüyorlar ve bu uğurda yapılabilecek her şeyi yapıyorlar. Haksız da sayılmazlar. Turist olarak Avrupa’ya gitmek için yola çıksam Düsseldorf’a gelmek aklımın ucundan bile geçmezdi. Yani bu yarışma olmasaydı ben büyük ihtimalle ömrümün sonuna kadar Düsseldorf’u hiç görmeyecektim. Oysa artık buradan dönüşte eşe dosta görülmeye değer bir şehir olarak anlatacağım ister istemez. Eminim bu ihtimal şu an yarışma için bu kentte konaklayan bir çok insan için de geçerli. 


Yarışmanın düzenlendiği kentte yarışma haftasında yapılan etkinliklerden biri de gezi programları. Her şehir kendince turlar düzenleyip hem yarışmacılara, hem de yarışma için gelenlere turistik tanıtım yapıyor. Burada da üç ayrı gezi programı vardı. Biz şehrin büyük kısmını tanıtan ilk programı seçtik zira her üç programa da katılsaydık bütün günü gezide geçirmemiz gerekecekti.

Gezi bir saatlik otobüs turu, bir saatlik tekne turu ve bir buçuk saatlik bir de yayan tur içeriyordu. Her şeyin çok profesyonel planlandığını söylememe gerek yok sanırım. Üç gündür konakladığımız şehir hakkında epeyce çok bilgi edindik, çeşitli hikayeler dinledik, buradaki yaşam hakkında bir dolu şey öğrendik. Özellikle yayan turdaki rehberimiz şahaneydi. Anlattığı her şey çok ilgimizi çekti. 

 
Rehberimizin bize veda ettiği noktada şahane bir fırın vardı. Almanlar pasta ve ekmek konusunda tamamen aşmış durumdalar ve bu durumla da ciddi anlamda övünüyor ve bunu turizm malzemesi yapıyorlar. Akla hayale gelemeyecek çeşit ve renkteki ekmeği vitrinden seyredip şaşırmakla yetindik zira dükkan çok kalabalıktı ve sıra beklemeyi göze alamadık.


Gezi sonrası soluğu Esprit Arena’da aldık çünkü öğleden sonra ilk kostümlü genel prova yapılacaktı ve biz bu provaya katılabiliyorduk. Katıldık da nitekim.

Bugün Arena her zamankinden çok daha kalabalıktı. Koskoca Basın Merkezindeki bütün bilgisayarların başında insanlar vardı ve merkez arı kovanı gibi işliyordu.

Prova her şeyiyle Salı gecesi izleyeceğimiz şovun bir hazırlığıydı. Bir takım aksaklıklar oldu haliyle. Ama genel olarak gayet derli topluydu. Şöyle söyleyeyim, Salı gecesi televizyon başında ilk yarı finali izleyeceklerin şovu beğeneceklerini düşünüyorum. Görsellik dozu çok yüksek ve bunda ışık tasarımının payı büyük.



Her ülke ekibi sahne alırken aradaki kısa boşluklar “post-card” olarak tabir edilen kısa filmlerle doldurulur. Yıllardır değişmeyen Eurovision mevzularından biri de o sene “post-card”ların nasıl olacağıdır. Her ülke kendince bir konsept oluşturur ve “post-card”ları da bu konsept çerçevesinde hazırlar. Yıllardır çok değişik uygulamalar gördük. Bir dönem sadece yarışmanın düzenlendiği ülkenin tanıtımına yönelik bir fırsat olarak kullanıldı “post-card”lar ve ülkenin tarihi ve tuıristik yerlerinin gösteren kısa filmler yapıldı. Son dönemde yaygın olarak televizyon teknolojilerinin ulaştığı en yeni anımasyon teknikleri kullanıldı.

Almanya bu sene “post-card”larda yerel ve turistik değil, aksine çok evrensel bir mesajı olan dramatik kısa filmler kullanılmış. “Post-card”larda rol alanların hepsi Almanya’da yaşayan değişik kesimlerden insanlar. İşin asıl esprisi ise her ülkenin “post-card”ında o ülkenin Almanya’da yaşayan bir ya da birden fazla vatandaşının kullanılmış olması. Her bir filmin sonunda bir yerlerde yarışmanın bu seneki sloganı “Feel Your Beat” çıkıyor ve bu mesaj her ülkenin kendi dilinde yazılıyor ya da söyleniyor.

Filmler bu haliyle Almanya’nın bir dünya ülkesi olduğunun altını çiziyor ve bunu son derece etkili bir dille yapıyor. Ben çok beğendim.

Sunucular her zamanki gibi çok şirin. Seksenli yıllar haber sunucusu ciddiyetindeki yarışma sunucuları doksanlarda gittikçe sulanmaya başlamıştı. Varılan nokta, karşılıklı atışmalarla kadın ve erkek sunucunun birer şirinlik muskasına dönüşmesi. Bu konuda Türkiye’de yapılan finalin sunucuları Meltem Cumbul ve Korhan Abay gerçek bir doruk noktasıydı. Bu seneki Alman sunucular da onları aratmayacağa benzer.


Yarı final provasında sahne alan ilk ülke Polonya oldu. Çok etkili bir şarkı değildi. Aslına bakarsanız, sahnedeki şarkıcıdan çok salonda dönen yayın trafiğini seyretmeye daldığımdan, şarkıyla çok ilgilenemedim. Kameraların oradan oraya hareketi, hepsi işini çok iyi yapan teknik ekip, özellikle de ışıkların adeta şiir yazan kompozisyonu Polonya’nın şarkısından çok daha heyecan vericiydi.


Polonya için Ege’nin yorumu: “Çek Cumhuriyeti’nin 2008 yılındaki yarışma şarkısına çok benziyor. Şov güzel ama bir şey yapabileceğini düşünmüyorum. Yarı finalde rakipleri güçlü olmadığı için finale kalma ihtimali yüksek.”

İkinci sırada Norveç vardı. Soğuk Norveç her sene en az kendisi kadar soğuk şarkılar ve şarkıcılar gönderir yarışmaya, genellikle de “rock” şarkıları olur bunlar. Norveç zaten bu yarışmada aldığı sıfır puanlarla isim yapmıştır. Ne ki bu seneki şarkılarını al Shakira’ya söylet. Öyle eğlenceli, hareketli, fıkır fıkır kaynayan bir şarkı. Belli ki Eurovision “fan”ları da sevmiş şarkıyı. Euro Club’da çaldığında herkes eşlik ediyor, şarkının dansını yapıyordu.


Norveç  için Ege’nin yorumu: “Finalde iyi bir derece yapacağını düşünüyorum. Bir sürpriz yapıp ilk beşe bile girebilir.”

Üçüncü sırada Arnavutluk çıktı. Beni pek sarmadı. Ülke temsilcilerinin büyük çoğunluğu müziğin eğitimini de almış, yaşı genç de olsa çok deneyim kazanmış sıkı solistler. Arnavutluk temsilcisi Aurela da 4 yaşından beri şarkı söylüyormuş. İyi bir şarkıcı ama şarkı pek parlak değil.



Arnavutluk için Ege’nin yorumu: “Benim sevdiğim şarkılardan biri. Solistin sesi çok güçlü ama şarkı ve şov iyi değil. Finale kalamayabilir.”

Dördüncü sırada Ermenistan vardı. Yarışmaya ilk katıldığı günden bu yana hep güzel şarkılar göndermiş olan Ermenistan, bu sene tipik bir Eurovision şarkısı yapıp tekerleme kolaycılığına başvurmuş. Kız gayet güzel, üstelik Ermenistan’ın en popüler şarkıcılarından biriymiş şu anda ama maalesef şarkı sinir bozucu.


Ermenistan için Ege’nin yorumu: “ESC Junior (çocuklar arası Eurovision Şarkı Yarışması) şarkılarına benziyor. Şov da kötü, şarkı da kötü ama ülke Ermenistan olduğu için finale kalabilir.

Ve beklediğimiz an geldiğinde, Yüksek Sadakat Eurovision sahnesindeydi. İlk şoku kıyafetlerinden dolayı yaşadık.  Sair zamanda gayet orta yaşlı “rocker” tarzı yapan ağabeyler, belli ki bir modacı marifetiyle tasarlanmış bir örnek kostümler giymişler. Muhtemelen de Osmanlı-Türk kültürü, Anadolu motifleri gibi bir konsept belirlenmiş. Türbe yeşili gömleğin üzerinde altın sarısı işlemeler başka türlü açıklanamaz.

Kostümlerin kötülüğü o kadar beni benden almış ki, performansa odaklanamadım. Ancak grubun solisti Kenan’ın sahnede her nedense pek rahat olmadığı, gergin durduğu, havaya giremediği belliydi. Meğerse mikronu kısa mı kalmış ne, bir takım teknik şeylerden dolayı kasılmış. Profesyonelce mi? Hayır, bence değil.


Türkiye için Ege’nin yorumu: “Güzel güzel olmasına ama bu kadar şarkı ve şarkıcı arasında pek de şansımız yok gibi. Finale kalır mıyız? Kalırız da ilk kez bu sene ilk beşe giremeyeceğiz gibi görünüyor.”

Her sene güzel şarkılar gönderen ülkelerden biri olan ve hatta yakın zamanda bir birincilik de kazanan Sırbistan bu sene uçmuş. Tamamen “retro” konseptli bir şov var sahnede. Göze çok hoş görünüyor. “Led” ekrandaki görsellik inanılmaz güzellikte. Şahane bir renk cümbüşü. “Retro” kostümleri ve saçlarıyla kızlar da çok sevimli. Şarkı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.


Sırbistan için Ege’nin yorumu: “Çok sevimliler ama ne kadar başarılı olur bilemiyorum.”

Yedinci sırada Rusya sahneye çıktı. Salondaki onca ekran yetmezmiş gibi, şarkının koreografisini sahneye dekor niyetine konulan tekerlekli iki “led” ekrana bağlamış. Şarkıcı çok iyi, şarkı da fena değil ama bu defa da şova bayıldığımı söyleyemem.


Rusya için Ege’nin yorumu : (Burada ne anlama geldiğini bilmediğim bir “Aaahhggggg” sesi duyuluyor Ege’den, bu solisti de pek bir beğeniyor.) İlk ona kesin girecek. Benim en sevdiğim şarkı bu ve şov da çok güzel (Benim beğenmediğim şovu Ege’nin beğenmesine nesil farkı diyebiliriz).

İsviçre’nin şarkısını seslendirecek hatun kişi Anna için İsviçre’nin yıllar sonra çıkaracağı ilk uluslar arası star deniliyormuş ama tabii belli olmaz bu işler, bekleyip görmek lazım. Açıkçası ne bayıntı şarkıları ne de starları ben de heyecan yaratmadı.


İsviçre için Ege’nin yorumu: “Basit bir şarkı ama etkili olduğunu düşünüyorum. Finale kesin çıkar.”

Dokuzuncu sırada Gürcistan sahne aldı. Bu Gürcüler sanırım bağıra bağıra şarkı söyleyen ablaları ayrıca seviyor zira Gürcistan’dan geçen sene de bu tarz bir şarkı ve şarkıcı teşrif etmişti yarışmaya. Zaten bu seneki solist de geçen seneki yarışmada vokalistmiş. Kriterleri bağırmaksa şayet, bizim memleketten de Gürcistan adına yarışmaya katılacak şarkıcı önerebilirim seneye. Buraya yazmam uygun olmayabilir an itibariyle.


Gürcistan için Ege’nin yorumu: “Şarkı güzel, kıyafetler ve şov kötü. Solist yorucu.”

İlk yarı finalin en sade suya tirit şarkı ve şarkıcısı Finlandiya’dan gelmiş. Yirmi yaşındaki Paradise, alıyor gitarını eline ve sevimli sevimli bir şarkı söylüyor. Birinci olur mu, olmaz ama Gürcistan’ın gürültüsünden sonra ilaç gibi geldi, kafa dinledik azıcık. Bu arada Finlandiya’nın “led” ekran konsepti gökyüzü, yıldızlar ve dünya. Şarkı esnasında büyün salon ışık oyunlarıyla yıldızlara büründü ki çok ama çok etkileyiciydi.


Finlandiya için Ege’nin yorumu: “Geçen seneki Belçika’yı anımsatıyor. Jüriden oy alabilecek şarkılardan. Işık tasarımına bayıldım.”

Onbirinci sırada yarışacak olan Malta’yı ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Şirinlik muskası solist de, seksenlerden kaçmış şarkısı da sıkıcılık abidesi.


Malta için Ege’nin yorumu: “Yıllardır Malta finallerinde yarışır, nihayet bu sene ülkeyi temsil etmeye hak kazandı. Tanışanlar çok sempatik olduğunu söylüyorlar ama şarkı ı-ıh!”

Tanıtım filmlerini izlerken en bayıldığım şarkılardan biri San Marino’nunki olmuştu ama sahnede hemen hiç varlık gösteremediler. Çok klasik bir balat, çizgi film şarkılarına benziyor. Solistin Avrupa çapında başarılı işlere imza atması bir yana, Amerikalı prodüktörlerin de dikkatini çektiği yazıyor tanıtım kitapçığında. Biraz zor gibi göründü bana.


San Marino için Ege’nin yorumu: “Bar şarkısı ve bar şarkıcısı. Güzel ama yarışma için zayıf.”

On üçüncü sırada Hırvatistan sahnedeydi. Boylu poslu solistleri Daria şarkı boyunca üç kostüm değiştiriyor. Bunun nasıl olduğunu final gecesi izler, görürsünüz, tadını kaçırmayayım anlatarak. Zaten çok da orijinal bir numara değil, hatta daha önce yapılmışlığı da var bu yarışmada. Şarkı mı? Bizim şarkıyla ardı ardına dinleyebilirsiniz rahatlıkla. Tarzı farklı olsa da felsefesi tamamen aynı.


Hırvatistan için Ege’nin yorumu: “Şarkı çok klişe, sözler çok basit, kolayca ezberleniyor. Şov müthiş derecede klişe. Finale kalabileceğini sanmıyorum.”

İzlanda temsilcilerinin acıklı bir hikayesi var. Şarkının bestecisi ve asıl seslendireni Sjonni Brink, yarışmanın İzlanda elemeleri esnasında ölmüş. Bunun üzerinde arkadaşları onun anısı için bir araya gelip şarkısını finale taşımışlar. Güzel de bir şarkı üstelik. Çok Avrupalı bir havası var ve bu da puan getirebilir.



İzlanda için Ege’nin yorumu: “Çok sevimli buluyorum. İlk etapta kendi dillerinde söylemişlerdi, kulağa pek hoş gelmiyordu ama sözler İngilizce olunca gayet güzel oldu. Sevdiğim şarkılardan biri.”

On beşinci sırada sahneye çıkan Macaristan solisti Kati Wolf, bizim “bakkal şarkıları” türünden bir şarkı söylüyor. Eurovision “fan”ları arasında bu şarkının birinci olacağına dair tezler ileri sürülüyorsa da, Ege bunu “fan balonu” olarak tanımlıyor. Haklı bence de.


Macaristan için Ege’nin yorumu: “OGAE “fan”larının dinlerken çok sevdiği şarkı, şovda hayal kırıklığı yarattı. Finale kesin çıkar ama daha fazla bir şey olmaz.”

Portekiz’in şarkısı adamı sersemletiyor. Komünizme saygı duruşu imiş şarkının içeriği ve konsepti. Komünizm de Eurovision’un malzemesi oldu ya, bundan ötesi yok artık. Gayet marş bir şarkı, al eline pankartı, düş yollara. Her sene böyle en az bir varyete şarkısı oluyor yarışmada. Bu seneki de Portekiz’den geldi. Canları sağ olsun. Onlar bize oy vermemeye devam etsinler.


Portekiz için Ege’nin yorumu: “Finale çıkacaklarını düşünmüyorum. Portekiz’den böyle bir şarkı çıkması enteresan.”

Litvanya’nın şarkısı İngilizce ama adı Fransızca. Ülkesinde bir pop-star yarışmasıyla tanınan Evelina’nın Celine Dion ve türevlerinin yolundan giden şarkısı, biraz demode geldi bana ama bu yarışmada neyin ne zaman prim yapacağı da hiç belli olmuyor.



Litvanya için Ege’nin yorumu: “Klasik Celine Dion şarkısı. Jüriden oy alabilecek kapasitede bir şarkı.”

Yarı finalin son iki sırasında iddialı iki ülke var; Azerbaycan ve Yunanistan. Azerbaycan her defasında gayet batılı şarkılar gönderiyor. Yerel motif kullanalım, ülkemizi Avrupa’ya tanıtalım gibi Şark kafası taşımıyorlar muhtemelen. Bu sene de iki solist seçtiler, sonra o solistlere söyletecekleri şarkıyı seçtiler, yani kulaklarını biraz tersten tuttular ama olsun, şarkıları güzel.


Azerbaycan için Ege’nin yorumu: “Çok güzel, bence sadece yarı finalin değil, yarışmanın bu seneki favorilerinden. Hem gençlere, hem de jüriye hitap edebilecek bir şarkı. Üç yıldır Eurovision şarkılarını hep İsveçlilerle çalışıyorlar. Sanırım bu kadar üst sıralarda yer almalarında bunun da payı var.”

Ve son sırada Yunanistan sahne aldı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Ege’den dolayı fazladan aşina olduğumuz ve bana Ege’nin babası olduğumu öğrenince ne kadar genç göründüğüm konusunda epeyce iltifat etmiş olması nedeniyle ayrıca da sempati duyduğum Lucas, bütün bu ön yargılarım bir kenara, sahnede gerçekten çok iyiydi. Şarkı da çok etkileyici ama daha önce dediğim gibi bu bir Avrupa şarkısı değil.


Yunanistan için Ege’nin yorumu: “Aslında çok mesajı olan bir şarkı. Sözlerine dikkat edince daha çok sevdim. Şov da çok etkileyici.”  


….


(ERTESİ GÜN)

Şu an Köln’deyiz. Almanya maceramızın devamında burada kalacağız. Düssldorf’ta otellerde yer kalmadığı için ona en yakın şehir olan Köln’ü seçtik. Birazdan hazırlanıp Düssldorf’a geçeceğiz tekrar. Trenle yaklaşık 20 dakika mesafede Köln, yani çok da uzak değil.

Bu gece ilk yarı final var. Yukarıda prova izlenimlerimi yazdığım yarı finali bu gece salonda canlı izlerken, Avrupa’nın dört bir yanından milyonlarca insan da aynı anda izliyor olacak. Türkiye’nin finale kalıp kalmayacağını ise bu gecenin sonunda öğreneceğiz.

Aslında dün gece gittiğimiz İsrail partisini da anlatmam lazım çünkü bir hayli renkliydi ama şimdilik yeter. Gelişmeler için takipte kalın.

MAYIS 2011

Yavuz Hakan Tok

1 yorum:

  1. Muhteşem bir çalışma olmuş, bana öyle geliyor ki, bu sene RUSYA, YUNANİSTAN ve ya başka bir BALKAN ÜLKESİ kazanacak seneye hepimiz SIRBİSTAN'da olabiliriz mesela::.

    YanıtlaSil