Eurovision 2012 Günlüğü 11

KONU NEREDEN PİLAVA GELDİ?..

Dün gece birinci yarı final yapıldı. Rusya, Kıbrıs, Yunanistan, Moldovya, Romanya, Macaristan, Arnavutluk, Danimarka, İrlanda ve İzlanda finale kaldı. Aslına bakarsanız sürpriz çıkmadı denilebilir. Ben kendi adıma Macaristan yerine İsviçre’nin finale kalmasını beklerdim. Danimarka’dan ve Moldovya’dan da çok emin değildim. Buna karşılık İsrail’in elenmesi benim için sürpriz oldu.



Dün geceki yarı finalin yıldızı hiç kuşkusuz Rus ninelerdi. Burada onlara gösterilen ilgiyi de görünce, final gecesi Rusya’nın başa güreşeceğini tahmin etmek zor değil. Hatta birinci olurlarsa şaşırmayacağım.

Başından beri adı favoriler arasında geçmeyen Arnavutluk’un müthiş solist performansıyla ön plana çıktığını söylemek yanlış olmaz. Rona’nın performansı tüylerimizi diken diken etti, salonda müthiş bir etki yaptı. Onca gürültülü patırtılı şarkı arasında kız tek başına sahneye çıkıyor, işini yapıyor ve iniyor. Doğru düzgün “led” bile kullanmıyorlar. tamamen şarkıya ve şarkıcıya odaklı bir performans ama neresinden baksanız kolay rastlanmayacak cinsten. Finalde beklenmedik bir şekilde puan toplayabilir çünkü tam da jürilere hitap edecek bir şarkı.





Dün biraz şehri dolaşabildik nihayet. Önce Park Bulvar adında bir alışveriş merkezinde yemek yedik ki Türkiye’deki herhangi bir alışveriş merkezinden en ufak bir farkı yoktu. Sonra alışveriş merkezinin hemen karşısındaki Park Hill otelinde Can Bonomo ile röportaj yaptık. Röportajdan biraz sonra bahsedeceğim ama önce şehir izlenimleri…

Bakü’de en çok dikkat çeken şey, hemen hepsi aynı mimari anlayışla yapılmış devasa büyüklükte binalar. Bizim dolaştığımız bölgedeki (ki şehrin tam merkezi denilebilir) koca koca binaların giriş katlarında genellikle mağazalar vardı. Ama öyle böyle markalar değil. Avrupa’nın ne kadar moda markası varsa, hazır giyim, mücevher, parfüm… Her biri burada kocaman birer dükkan açmış. Düşünün ki bir çantanın, bir elbisenin binlerce avroya satıldığı dükkanlar bunlar.

İçeri Şehir diye tabir ettikleri, daha eski yapılaşmanın olduğu turistik bir bölge var. Surlarla çevrilmiş bir bölge burası. İçeride bir sürü hediyelik eşya dükkanı ve yerel yemeklerin yapıldığı lokantalar var. Bir de buraya çok yakın, epeyce geniş bir yüzölçümüne yayılmış, havuzlu bir meydana bağlanan geniş yaya yolları ve yollar boyu dükkanların, kafelerin olduğu bir alan var. Önce bu bölgeyi tavaf ettik, sonra bir lokantada yemek yedik. Yarpaq (yaprak) dolması, kişnişli padılcan (patlıcan) salatası ve şirin (tatlı) kırmızı çakırdan (şaraptan) oluşan mutevazi menümüzden de çok memnun kaldık.


Bizim eski Türk yemeklerine ve Osmanlı mutfağına biraz aşinaysanız, buranın mutfağını yadırgamazsınız zira çok benzer tatlar var. Mesela bugün basın merkezinde folklorik bir seremoni eşliğinde dağıttıkları, yasemin pirinci ile yapılmış, kuzu etli, kestaneli, kuru erikli ve safranlı bir pilav yedik. Gayet bizden bir tattı. Biz son yirmi otuz yıldır özel ve pahalı lokantalar dışında Türk mutfağını döner, şiş kebap ve lahmacun üçlüsüne bağladığımızdan, üstüne bir de dünya “fast-food” zincirlerini bağrımıza bastığımızdan, unutmaya başladık kendi yemek kültürümüzü. Yoksa bizde de az değildir böyle alengirli pilavlar milavlar.

Bu arada dağıtılan pilavı iştahla mideye indirirken kaç Azeri televizyon ve gazete kamerasına “Çok yahşi, çok yahşi” diye diye poz verdik bilmiyorum. Sanırım yarın Azerbaycan gazete ve televizyonlarında çıkacak “Konaklar pilavımızı çok beğendi,” haberlerinin hepsinde bizim otuz iki dişimiz görünecek.   


Konu nereden pilava geldi?.. Burada bütün gün yiyip içmekten bir hal olduk. Hani “Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat,” deseniz tam yerine oturacak! Neyse… Biz yarışmaya dönelim.

Şu anda burada saat 22:50. Yaklaşık bir saat sonra ikinci yarı finalin kostümlü provası başlayacak. Akşamüstü ilk kostümlü prova yapıldı. Onu basın merkezindeki “led” ekrandan izledik. Gece 12’de başlayacak ikinci provayı ise salondan izleyeceğiz. Böylece Can’ın şarkısının ve performansının bütün içerisinde nasıl durduğunu da görmüş olacağız. Bugün ekrandan izlediğimiz provada her şey gayet yolunda gitti. Bence Can tamamdır. Bize düşen artık beklemek ve sonucu görmek.


Bu arada dün gece Can’ın menajeri Ece’nin Twitter’da yazdığı birkaç cümle bugün epeyce yankı uyandırdı. Türkiye’de gazeteler konuyu “Can Bonomo’ya Büyük Ayıp” manşetiyle haber yaptılar. Twitter’da “Can Bonomo’ya” ifadesi TT oldu.

Konu Can’ın ekibinin bilet talebinin karşılanmasında sıkıntı yaşaması üzerine, Ece’nin yazdığı birkaç sitem cümlesinden alevlenmişti. Gazete de benden ısrarla bu konuda bir haber bekleyince, bugün birkaç saatim bu koşturmacayla geçti. Prova sonrasında Hem Ece’yle, hem Can’ın ekibiyle, hem de TRT’den bir kaç yetkiliyle görüştüm. Aslında ortada sorun olmadığını, bir iletişim kazası, bir yanlış anlaşılma meselesi olduğunu ve sonrasında zaten biletlerin bulunduğunu ve konunun çözümlendiğini söylediler. Böylesi gergin zamanlarda bu tip şeylerin olması çok doğal aslına bakarsanız. Ama Twitter’a yazılan her şeyin haber değeri taşıdığını zaman zaman hepimiz unutuyoruz. Böylesi bir haberin gazetelerde yarışmadan, Can’ın performansından, ya da ne bileyim finale kalıp kalamamasından daha fazla önem taşıması da can sıkıcı elbette.

Kostümlü provanın başlamasına az bir zaman kaldı. Artık yazıya nokta koyup salona girmemiz gerekiyor. Yarın (yani 24 Mayıs günü) bu röportajın yazıya dökülmüş (ve kısaltılmış) halini Milliyet gazetesinde okuyacaksınız ama “blog”u takip edenlerin bir ayrıcalığı olsun diyerek ben size röportajın tamamının videosunu sunuyorum. Meraklısına… Takipte kalın!



23 MAYIS 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder