Bugünlerde dijital platformlara servis edilen albüm habercisi bir başka şarkı da Gökçe Kılınçer imzası taşıyor. Kılınçer’in “Aşk Beni Bulunca” adı verilmiş bu şarkısı, Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlandı.
Şarkıyı duyur duymaz çok etkilendim ve heyecanlandım. Türkçe müzik içerisinde farklı, enteresan bir deneme. Çok retro, çok “cool”, belki çok orijinal değil ama çok cesur bir deneme. Amy Winehouse şarkılarına mı benzetirsiniz, yoksa Facebook sayfasına yapılan bir yorumdaki gibi “Tom Waits ezgileri ile Korhan Futacı samimiyetini harmanlamış” mı dersiniz bilemem ama kesinlikle ilgiyi hak ediyor Kılınçer’in bu şarkısı. Kaldı ki ben Türkçeyi eze büze, çeke uzata şarkı söyleyen ve bunu alternatif olmak adına yapanlardan hiç haz etmem, bilirsiniz. Gökçe Kılınçer tam da öyle yapıyor. İngilizce söylemek için ağzını açmışken, son anda Türkçe söylemeye karar vermiş gibi söylüyor. Ya da yanakları şişkin gözüksün diye ağzının iki yanına iki kiraz saklamış gibi (“sıbınnda hııııaaasret var” diyor mesela ”sabahında hasret var demek isterken”.) Olsun varsın. Onlar düzelir ama bu tarz şarkılar kolay kolay yapılmaz bu memlekette.
Gökçe Kılınçer’le ilgili de pek bilgi yok sanal âlemde. “Ankara doğumlu, İstanbul-Londra merkezli (o nasıl oluyorsa artık) yorumcu, besteci, gitarist” cümlesi var sadece. Belki albüm çıkınca daha fazla bilgi edinebiliriz.
Dinleyelim, dinletelim, sonra da oturup albümünü bekleyelim derim ben.
Eda Resurreccion’ın şarkısını dinleyip, kimdir nedir diye biraz karıştırınca, Eda Pala ismi çıktı karşıma. Bu isme nereden aşina olduğumu araştırınca da, Kuşadası Altın Güvercin şarkı yarışmalarında iki kez yarıştığını gördüm. 2003’de Pala soyadıyla, 2010’da ise Resurreccion soyadıyla yarışmış. Sonra Sezen Aksu konserlerinde vokalist olarak göründüğü dönem ve o konserlerdeki tek şarkılık solo performansları, engelli çocuklar yararına, onlarla birlikte seslendirdiği “Düş Bahçeleri” şarkının klibi ve dahası 2000’li yılların başından bu yana bir çok farklı mekan ve organizasyondaki sahne deneyimleri döküldü önüme. Bütün bunları keşfedebilmek için mesai harcadım zira Eda’nın ne resmi Facebook sayfasında, ne de resmi internet sitesinde bu bilgiler var.
“Nihayet” adlı şarkısı Bordo Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde dijital platformlara giren Eda Resurreccion’ın bu şarkının da içinde bulunduğu ilk albümünün 14 Şubat’ta yayımlanması planlanıyormuş. Şimdilik bu kadarını bilmemizi istiyorlar sanırım. Ha bir de, albümün müzik direktörlüğünü Vedat Yıldırımbora yapıyormuş. Şarkıların söz ve müziklerini Eda Resurreccion yazmış, düzenlemeleri Selim Çaldıran, Göksun Çavdar ve Ulaş Önal yapmış.
Genellikle bu tip albüm habercisi şarkılar üzerine yazmam ve albümün çıkmasını beklerim ama Eda’nın sesi ve şarkıcılığı ilgimi çekti ve çıkacak albüme şimdiden dikkat çekmek istedim. Çok klişe olacak ama kısaca tek bir cümle yazmak istedim aslında: Yeni bir Nilüfer doğuyor.
Neden böyle bir cümle kurduğumu anlamak için “Nihayet”i dinlemeniz yeterli. Ses rengi, vurguları, şarkı söyleme biçimi ile Nilüfer’i (şimdikini değil ama bir on beş yirmi yıl öncesinin Nilüfer’ini) çok ama çok anımsatıyor Eda Resurreccion. Ama taklit gibi de gelmiyor kulağa. İçi dolu, doygun bir ses ve çok profesyonel bir şarkıcı var karşımızda. Dikkate alınmaya değer. Üstelik şarkısı da gayet derli toplu, eli yüzü düzgün bir pop şarkısı… Albümü dinlemeden kesin bir şey söylemek hata olur belki ama şimdilik tek sorun sadece soyadı gibi görünüyor.
Bir dönem Amerika’da yaşayan ve orada evlenen Eda Resurreccion, haliyle kocasının soyadını kullanmaya başlamış ama hem okunması, hem de yazılması çok zor bu soyadını neden artistik ad olarak da seçtiğini anlamak mümkün değil. Ben bile şuraya yazarken ilk yazdığımı kopyalayıp duruyorum deminden beri hata yapmamak için. Hatta belki onu da yanlış yazmışımdır.
Öyle ya da böyle, siz Eda’ya bir kulak verin derim. Sonra hep beraber albümü bekleyelim bakalım.
Eski şarkıları sevmenin ve dinlemenin anılarımızı, geçmiş günlerimizi sevmek ve hatırlamakla bir ilgisi var. Yok diyen taş olur. Ondandır ki “cover” yapacaksanız da dikkatli yapın deyip duruyoruz hep. Anılarımızı, geçmişimizi harcamayın bir kalemde. Mesela ‘90’lı yılların o küçük bir Japon’a benzeyen Serdar Ortaç’ını, onun o jölelenip geriye geriye taranmış omuz hizasındaki saçlarını, iki beden büyük bel üstü hizasındaki pantolonunu, çıplak ve cılız vücuduna giydiği yeleğini o günleri yaşamış hangimiz unuttuk, unutabildik ki? Ya göbeğinden zeytin yediği o esmer güzeli mankeni, yani İlknur Bozkurt’u?.. Gençlik travmalarımızla, hassasiyetlerimizle oynamayın lütfen. “Karabiber”i de “cover” yapmayıverin artık!
Şaka bir yana, gün gelip bir Serdar Ortaç şarkısına “cover” yapıldığı için bozulacağımı söyleseler inanmazdım. Ama enikonu bozuldum işte. Kaldı ki “Karabiberim” hiç de fena bir şarkı değildir. Gayet eğlenceli, kıvrak, Ortaç’ın henüz “iki nota bir beste” düzeyine gelmediği erken dönem güzel şarkılarından biridir. Gelin görün ki 2015 model “Karabiberim” pek fena.
Basın bültenine bakılırsa Serdar Ortaç “uğur şarkısı” kabul ettiği ve bugüne dek kimselere vermediği “Karabiberim”i genç bir yeteneğe vermekte beis görmemiş. Ve Aleyna Dalveren’in seslendirdiği bu yeni model “Karabiberim”, böylece Seyhan Müzik etiketiyle dijital platformlardaki yerini almış.
1996 doğumlu Aleyna Dalveren, Vikipedi verilerine göre Türk pop şarkıcısı, manken ve oyuncu imiş. Arka Sokaklar ve Umutsuz Ev Kadınları dizilerinde rol almış, birçok katalogda da saç ve elbise modelliği yapmış. 2014 Nisan’ında da iki şarkı ve iki farklı versiyondan oluşan “Hastam Çok” adlı ilk teklisini dijital formatta yayımlamış sonra. OIabilir… Elbette bir itirazımız yok. Bir güne bir gün “mankenler, oyuncular, şunlar bunlar şarkı söylemesin,” dediğimi hatırlamıyorum. Ama şunu dedim: “Şarkı söylemeyi bilmeyenler, öğrensin öyle gelsin”. Aleyna Dalveren için bu cümleyi tekrar etmeme bilmem gerek var mı? Dinlediyseniz ya da dinlerseniz, aynı şeyi siz de düşüneceksiniz zaten.
Şarkıcılık fena, düzenleme fena, klip hepsinden fena. Bakmayın siz Kral’da dakika başı yayınlandığına. Parayı veren düdüğü çalıyor, malum. Aleyna Dalveren’in kendini “Türk pop şarkıcısı” (ki pek fazla da yüksek değildir o standart biliyorsunuz) olarak tanımlayabilmesi için daha bir fırın ekmek yemesi lazım. Yoksa dünyanın en popüler şarkısını da “cover” yapsa erken olacak.
İsveç doğumlu olan ve O Ses Türkiye yarışmasına İngiltere’den katılan Ayda, yarışmada birinci olamamış ama özellikle Halil Sezai’nin “İsyan” şarkısıyla dikkatleri üzerine çekmiş, o günlerde adından epeyce söz ettirmişti. Sonrasında “İsyan”ın stüdyo kaydını Deezer’da bir ara gördüğümü hatırlıyorum ama şimdi baktım, yok. Sanırım Ayda’yla sözleşme imzaladıktan sonra Sony Müzik onun için yeni bir kariyer planı yaptı.
Ayda’nın bu ilk teklisi “Boğaz’da Yangın Var” adını taşıyor. Alper Narman ve Onur Özdemir tarafından yazılmış şarkının düzenlemesini Gürsel Çelik yapmış. “İsyan” gibi bir şarkıyla dikkat çekmiş bir şarkıcı için atacağı ilk adımda böyle bir şarkı seçilmiş olması neresinden baksanız akıllıca. Eski zamanlardan Sezen Aksu’nun, yakın zamanlardan Sıla’nın yazıp söyleyeceği türden bir şarkı “Boğaz’da Yangın Var”. Haliyle kendi dinleyicisini kolay bulacak bir şarkı.
Gelin görün ki Ayda’nın da tıpkı yurt dışında doğmuş büyümüş diğer nice genç şarkıcımız gibi, özellikle sesli harflerde kendini gösteren belirgin bir aksan sorunu var. Daha hareketli bir şarkıda belki pek de fark edilmeyecek bu durum, bu şarkıda ister istemez yer yer (özellikle ilk cümlelerde) rahatsızlık veriyor. Dinleyici bunu dert eder mi? Sanmıyorum. Ama ben dert ediyorum işte.
Buna karşın Ayda’nın bu tekli için çalıştığı da belli oluyor. Yarışma performanslarına kıyasla çok daha kontrollü şarkı söylüyor ve sesini daha bilinçli kullanıyor. Kalbe dokunan bir ses rengi var bu Allah vergisi durumu lehine çevirebilirse, önümüzdeki dönemin parlayan yıldızlarından biri olabilir. Bu şarkı bunun yolunu açacak gibi görünüyor.
Ayşe Hatun Önal “Çak Bir Selam”la girdiği yeni yolda yürümeye devam ediyor. Yine aynı ekiple, yani Alper Narman, Onur Özdemir ve Gürsel Çelik’le birlikte kotardığı yeni teklisi “Güm Güm”, 2015’in ilk günlerinde, Sony Müzik etiketiyle düştü müzik marketlerin ve dijital platformların raflarına. Yine popüler kulvarda, yine sloganlı ve bu nedenle kolay dile düşecek bir şarkı bu.
Ayşe Hatun Önal bu defa şarkıya imza atan isimlerden biri olan Onur Özdemir’i de şarkıya dahil etmiş ve “featuring” hadisesine girmiş. Böylece Onurr’a dönüşen Onur Özdemir’i meraklıları bir dönemin en çok umut vaat eden “rock” gruplarından biri olan ama bir tek albümden sonra dağılan Sakin grubundan tanıyorlar aslında. Zaten bu durum, “Güm Güm” yayımlandıktan bir süre sonra sosyal medyada bizim muhafazakâr (nasıl oluyorsa) “rock” tayfası tarafından yazılıp çizildi epeyce. Müziğe ihanet ettiğini düşünenler de var, parayı tercih ettiğini düşünenler de… Var oğlu var. Sanırsınız kötü yola düşmüş!
Bir kere adam gayet doğru düzgün pop şarkılarına imza atıyor. Zira iyi pop şarkısı yazmak ve bunu yaparken ucuz klişelere saplanıp kalmamak, avamlaşmamak öyle sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. İkincisi, “rock” müzik yapıyor olmak bir üst sınıfa, klana ait olmak anlamına gelmez. Gelseydi, bu “rock”ın özüne aykırı olurdu zaten.
Evet, “Güm Güm” de tıpkı “Çak Bir Selam” gibi iyi bir pop şarkısı. Türkçe popun genel seyrinin, sıradanlığının uzağında, farklı, dikkat çekici ve kendi kulvarı içerisinde her bakımdan doğru bir şarkı. Ayşe Hatun Önal’ın kendine özgü ses rengine de çok yakışmış. Bu şarkı bu düzenleme ile ve fakat İngilizce sözlerle yurt dışında yayımlansa iş yapar, o derece. Yani bence öyle…
Yeri gelmişken Alper Narman – Onur Özdemir ve Gürsel Çelik’e acilen Ajda Pekkan için bir şarkı yazmalarını önermek isterim. Zira Ajda’yı bu aralar düştüğü alaturka ve arabesk tuzağından ancak bu ekibin elinden çıkacak bir şarkı kurtarabilir gibi gözüküyor.
(12 Şubat 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) 2012 yılında Emre Aydın’ın seslendirdiği “Soğuk Odalar” adlı bestesiyle adını duyduk ilk kez. O şarkıda Aydın’la düet yapıyordu Gülden Mutlu. Sesini de ilk kez duyuyorduk. Ardından “Unutamam Dedin” adlı solo tekli geldi. Ve nihayet Gülden Mutlu ilk albümüyle karşımızda. Pasaj Müzik etiketiyle yayımlanan albüm “Sen Yokken Olanlar" adını taşıyor.
Albümde 8 yeni şarkının yanı sıra “Unutamam Dedin”in akustik versiyonu da yer alıyor. Bütün şarkıların söz ve müziklerini Gülden Mutlu yazmış. Aranjör olarak ise Hüseyin Çebişçi, Efe Demiryoğuran, Cihangir Aslan, Caney Güneysu ve iki şarkıda da Haluk Kurosman imzalarını görüyoruz.
Ticari olarak büyük iş yapmasına rağmen, “Soğuk Odalar”ı ve dahi “Unutamam Dedin”i de çok sevdiğimi söyleyemem. Ancak bu albüm, Mutlu’nun şarkıcılıkta ve şarkı yazarlığında sahip olduğu kendine has üslubu daha net bir biçimde ortaya çıkarması açısından, o iki şarkıdan çok daha fazlasını yapıyor. Kırılgan, hassas, aşkta yaralı bir kadının hikâyeleri var şarkılarda. Ne atarlı – giderli, ne de gereğinden fazla sulu gözlü. Derli toplu şarkı sözleri, sade ama etkili, yer yer çok vurucu cümlelerle Mutlu’nun dünyasına girmemizi ve bir albüm boyunca orada kalmamızı sağlıyor. Özellikle melodik olarak bir parça Sıla müziğini andırmıyor değil, evet ama Sıla’nınkiler kadar tamlamalarla, kelime oyunlarıyla dolu değil Gülden Mutlu’nun cümleleri. Müziği ise daha yumuşak, hatta yer yer ‘80’ler (“Sen Ağlama” mesela) duygusu hissettiren düzenlemelerle bezeli.
Ve çok sakin şarkı söylüyor Gülden Mutlu. Haykırmıyor, öfkelenmiyor, şarkılarla kavgaya tutuşmuyor. Hani eski zamanlarda olsa da radyo sınavlarına girse, kesin kazanır, tam da radyonun aradığı türden bir alaturka solisti olurmuş gibi. Buna karşın kaleminden çıkanların duygusunu sesiyle dinleyene hissettirmeyi de başarıyor ki radyo sanatçıları bunu pek yapamaz/yapmazdı; bilenler bilir.
Albüm piyasaya çıkmadan bir süre önce, çıkış şarkısı olarak servis edilen “Yatsın Yanıma”, belli ki albümün en büyük kozu. “Boşver Beni” ihtişamlı düzenlemesi ile albüme sıkı bir açılış yapıyor. “Değiştim” eski Nilüfer şarkılarının tadını hissettirdi bana ki bu şarkının albümün bir başka kozu olduğu rahatlıkla söylenebilir. (Sahi yeni albümü için beste aradığını bildiğimiz Nilüfer neden bir Gülden Mutlu şarkısı söylemeyi düşünmez ki mesela? Çok yakışırmış gibi geliyor.)
Albümdeki favori şarkılarımdan birinin de “Yarım” olduğunu söyleyebilirim. “Gel de Yak” ticari gücü yüksek bir şarkı. Neresinden baksanız kolayca arabeskleşebilecek bu şarkıyı Haluk Kurosman nefis düzenlemiş ve adeta yeni bir “Arap Saçı” çıkarmış ortaya. “Senden Geçemedim” ise özellikle nakarat kısmıyla albümün arabeske en yakın duran şarkısı olmuş.
Neredeyse tamamen orta tempoda sürüp giden albümün en hareketli şarkısı “Hatırladın mı Beni?” belirgin bir teatral hava taşıyan, nefesli sazların etkisiyle neşelenen bir şarkı. Albümün sonunda yer alan “Unutamam Dedin”in akustik versiyonu da iyi, hoş ama Gülden Mutlu’nun bu versiyonda “unutamam” kelimesini neden “unu tamam” şeklinde telaffuz ettiğini ben anlamadım.
Sepya tonlarındaki kartonet tasarımı Berkcan Okar tarafından yapılmış. Zeynel Abidin Ağgül’ün fotoğrafları da bu romantik kartonet tasarımına uygun bir konseptte, albümdeki şarkıların ruhunu yansıtmayı başarıyor.
Aşk ama özellikle de mutsuz aşk şarkılarıyla başınız pek hoş değilse, bu albüm size hitap etmeyebilir. Ama tam tersiyse şayet, “Sen Yokken Olanlar”ı gönül rahatlığıyla baş tacı edebilirsiniz. Gülden Mutlu’nun hem şarkıcı, hem de şarkı yazarı olarak önümüzdeki yıllarda adından çokça söz edileceğini öngörmek de pek yanlış olmaz. Bu albüm bunu doğruluyor nitekim.
(2 Şubat 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2012’de “Love Me Back” şarkısıyla kazandığı Eurovision yedinciliğinden sonra ikinci albümü “Aşktan ve Gariplikten”i yayımlayan, 2013 yılını tekli formatında yayımlanan “Kara” adlı şarkıyla geçiren Can Bonomo, üçüncü albümünü 2014’ün son günlerinde piyasaya sürdü. Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan bu yeni albüm, “Bulunmam Gerek” adını taşıyor.
Sadece bir şarkı yazarı değil Can Bonomo; bir de şiir kitabı yayımlamış bir şair aynı zamanda. Onu ilk tanıdığımızdan bu yana şarkı sözlerindeki hissedilir şairanelik de buradan geliyor. Kelimeleri evirip çevirmeyi, onlarla oyun oynamayı seviyor ve bunu hem kalemi, hem de sesiyle yapıyor. Kalemine bir itirazım yoktu ama ilk duyduğumuzda sempatik gelen şarkı söyleme biçimi, ikinci albümde sıkıcı bir hal almaya başlamış, ben kendi adıma Bonomo’nun şarkılarda ne söylediğini şarkı sözlerini okumadan anlayamaz hale gelmiştim. Neyse ki bu albümde bu handikabı aşmış görünüyor. Belli ki özen göstermiş ve alamet-i farikası haline gelen stilini de bozmadan, daha anlaşılır bir biçimde şarkı söylemeye başlamış. Bunun da etkisiyle şarkıları daha kolay dinlenilir hale gelmiş. Ama sadece bu kadar değil. Müziğinde de belirgin bir sadeleşme var Bonomo’nun. Daha olgun, daha ne istediğini bilen, daha telaşsız bir müzikal çizgi, albümün bütününde hissediliyor.
Söz ve müzikleri Can Bonomo’ya ait 10 şarkı var albümde. Düzenlemeleri ve müzik direktörlüğünü yine Can Saban yapmış. Kayıt ve “mix” ise Ali Rıza Şahenk tarafından yapılmış. Onlar bir ekip artık ve bu ekip ruhu hem müzikal bütünlük, hem de “sound” anlamında tutarlılık olarak albüme yansıyor.
Başından beri “İstanbul müziği” tanımlamasını yakıştırıyor kendi müziğine Can Bonomo. Haksız da sayılmaz. Hem binlerce yıllık geleneksel müzikten, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve hatta bir dönem İstanbul eğlence hayatına damgasını vuran Beyaz Rusların müzikal zenginliklerinden, Osmanlı saray müziğinden ve bugünün kozmopolit metropolünün müzikal çeşitliliğinden izler taşıyan bir melodik örgüsü var Bonomo şarkılarının. Can Saban’ın düzenlemeleri de bu hesapsız kitapsız, hatta yer yer matematiksiz, tamamen içtenlikle yazılmış ama bu nedenle de kimi kez çok karmaşık şarkıları dinleyiciye en doğru biçimde aktarabilmenin formülünü bulmuş gözüküyor.
Albümün ilk klip şarkısı olarak seçilen “Tastamam”, kolay algılanabilecek bir aşk şarkısı olarak albüme dikkat çekmek için doğru seçim gibi gözüküyor (albümün bütünündeki ama özellikle de bu şarkıdaki yaylı sazlar kompoziyonu için Can Saban’a fazladan bir tebrik de sunalım yeri gelmişken .) Ancak bana kalırsa albümün asıl “hit”i “Hikâyem Bitmedi” olabilir. Açılışı yapan “Dem”deki Andrew Lloyd Weber müzikalleri havasına bayıldım ki Bonomo şarkılarında (misal “Love Me Back”de) yer yer karşımıza çıkan ve ona çok da yakışan bir şey bu.
“Senin Olmadan Ölemem”, neredeyse bir ‘70’li yıllar İlham İrem şarkısı naifliğinde. Bonomo’nun Sattas grubundan Orçun Sünear’la düet yaparak seslendirdiği “reggae” ritimli “Kaçak” çok eğlenceli, Nazım Hikmet’e bir selam çakan “Bahr-i Hazer” ise kelimenin tam anlamıyla nefis. Bir senfoni gibi başlayıp folklorik öğelerle devam eden “Bulunmam Gerek”, neşeli bir demlenme şarkısı olan “Resmini Görünce” ve “rock”a yakın duran “Bir Çocuk Yaralı”, uzun yıllar sonra bile dinlenilebilecek Bonomo şarkıları olarak albümü bütünlüyor. “Her Kız Başka” ise albümün en gündelik dilde, en yeni yetme şarkısı gibi duruyor.
Aytekin Yalçın tarafından çekilen fotoğraflar ve Emrah Kavlak’a emanet edilmiş görsel tasarım ise gereğinden fazla ağırbaşlı. Bana kalsa daha renkli bir görselliği tercih edebilirdim. Buna karşın albüm her bir şarkısıyla hem Can Bonomo kariyerinin hem de son dönemlerin en iyi albümlerinden biri olmaya aday.
1990 doğumlu Edis, 4 yaşında piyano çalarak başlamış müzik yolculuğuna. Şarkı da söylemiş, tiyatroda da oynamış, hatta konservatuarın müzikal bölümüne girip, sonra nedense yarıda bırakmış. Oyunculuk deneyimini televizyon dizileriyle pekiştirmiş ama müziği de ihmal etmemiş. Edis’in ilk teklisi “Benim Ol”, geçtiğimiz günlerde PDND etiketiyle yayımlandı.
Söz ve müziği Edis’e ait şarkının düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmış ki bu bile tek başına Edis’in dikkat çekici bir çıkış yapmak niyetinde olduğunu gösteriyor. Sahiden de Çolakoğlu bu batı formundaki besteyi, modern bir düzenlemeyle, tam da Edis’in muhtemel hedef kitlesini yakalayabilecek bir biçimde allayıp pullamış. Genç, dinamik ve etkili bir pop şarkısı çıkmış ortaya böylece. Üstelik Edis, sesi, şarkı söyleme biçimi ve klipteki görünümü, dans edişiyle filan da Türkiye’deki ortalama erkek popçu klişelerinin dışına çıkıyor. Çok dikkat çekici.
Tabii bu noktada asıl mesele, dikkat çekici bir başlangıç yaptıktan sonra, arayı soğutmadan devamını getirebilmek. Genellikle burada tökezliyor bizim genç yetenekler. İrem Derici’nin başarısının en büyük sebebi, ardı ardına “hit” şarkılarla, üzerinde yoğunlaşan ilgiyi sıcak tutmasıdır mesela. Bunu başarabilen pek fazla isim yok. Umarım Edis de bu şarkıyla bundan sonraki çalışmasının (yine bir tekli mi olur, yoksa bir albüm mü bilinmez) arasını fazla açmaz. Bugünün dinleyicisinin beklemeye sabrı yok çünkü. Anında unutuveriyorlar.
2014’ü kapatmadan bir tekli daha yayımladı Sibel Tüzün. Nisan ayında “Kaç Yıl Geçti Aradan”ı yeniden seslendirmişti. Bu defa da daha yakın tarihli bir başka Sezen Aksu şarkısıyla çıktı karşımıza. 1996 yılında önce Rengin’in, sonra Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Le Le Le”, Hakan Caneroğlu’nun düzenlemesi ile 2014 model bir Sibel Tüzün şarkısına dönüştü.
İyi de oldu. Yazmıştım: “Kaç Yıl Geçti Aradan” gibi çok fazla söylenmiş, dillere sakız olmuş bir şarkı, Tüzün’e bir şey katmayacaktı; katmadı da. Yani bence öyle… Ama “Le Le Le” hem doğru bir seçim olmuş, hem de düzenlemesi ve yorumu ile Sibel Tüzün’ün üzerinde çok iyi durmuş. Sibel Tüzün kariyerinin en iyi albümlerinden biri olan “Nefes Keser Aşklar”daki o iddialı, pop-star Sibel, tam da o dönemlere ait bu şarkıyla geri dönmüş gibi. “Kırmızı” ve “Saten” albümlerini de yok saymıyorum elbette. Hatta görsel anlamda en sevdiğim Sibel Tüzün, “Kırmızı” albümündeki Sibel Tüzün’dür; bunu da tartışmam. Ama “Le Le Le”yi de bir o kadar sevmiş olabilirim. Umarım bunun arkası, iddialı bir albümle gelir.
Bir albüm yayımladıktan sonra dağılan Gazino grubunun bir üyesiydi Barış Erdem. Şimdi yoluna tek başına ve pop müzikle devam ediyor. Barış Erdem’in söz ve müziğini kendisinin yazdığı “Kafam Güzel” adlı şarkısı, geçtiğimiz günlerde tekli formatında DMC etiketiyle yayımlandı.
Barış, üniversite eğitimini siyaset bilimi üzerine almış, yüksek lisansını ise Fransa’da sosyoloji üzerine yapmış bir müzisyen. Standart Türk popu kriterlerinin dışına çıkmak niyetinde olduğu, teklinin basın bülteninde de yazıyor zaten. Nitekim Barış’ın hem görselliği, hem de müzikal tavrı, basın bültenini okumadan da bu niyeti hissettiriyor. Sesi, şarkı söyleme biçimi, şarkının İskender Paydaş imzalı düzenlemesi ve Can Saban imzalı klibi dikkat çekici, akılda kalıcı ve iddialı. Vasat çizgide kalan tek şey şarkı sözleri olmuş. “Bana bir haller oldu,” gibi “fenalardayım” gibi ‘90’lar klişeleri, çok daha etkili sözler yazabildiğini (Gazino grubunun şarkılarından dolayı) bildiğim Barış Erdem’de bir parça “hafif” durmuş ki bunun da kasıtlı yapıldığını, dile kolay gelecek cümlelerin özellikle seçildiğini düşünmedim değil.
Bununla beraber, Edis için yazdıklarım Barış için de geçerli. Şayet arayı açmadan devamını getirebilirse, Barış Erdem’in 2010’lu yıllar pop-star adaylarından biri olmaması için hiçbir sebep yok.
Ne Emre Aydın, ne de Model cephesinde değişen bir şey var. Kasım 2014 çıkışlı “Bir Pazar Kahvaltısı” adlı teklinin bende hissettirdiği bu. DMC, satış başarısı garanti, müzikal tavırları çok benzer bu iki yıldızını bir araya getirmiş evet ama bu şarkıyı Emre Aydın solo söylese de, bir Model şarkısı olarak yayımlanmış olsa da olurmuş. İki tarafta da yadırganmaz, “Aaa çok değişik bir şey,” denmezmiş bu şarkıya ki birlikte söylediklerinde de farklı bir etki yapmıyor. Sadece gişe hâsılatı ikiye katlanabilir olsa olsa ki öyle de olmuş görünüyor.
Şarkının beğeneni, seveni çok… Emre Aydın hayranları da Model hayranları da bu türün ve tarzın meraklıları da durumdan memnun. Ama bende hiç etki yaratmadı bu şarkı desem bilmem inanır mısınız? O kadar bildik, alışıldık, beklenen öğelerle çatılmış, derlenip toparlanmış ve çalınıp söylenmiş bir şarkı ki… Hani nasıl desem… Model ve Emre Aydın kariyerlerinin (diskoteklerinin) bir toplamı, özeti ya da suyunun suyu gibi. Müzikal anlamda hiçbir heyecan vericiliği yok.
Şarkının söz ve müziğini Can Temiz yazmış, düzenleme ise Ozan Çolakoğlu’na emanet edilmiş. Basın bültenindeki “Tam da yaklaşan kış mevsiminin ruhunu taşıyan melankolik şarkının…” diye başlayan cümle her şeyi özetliyor aslında. Üzerine ne yazsam boş…
Tuğba Yurt son dönemde tanış olduğumuz yeni isimler arasında “iyi bir şarkıcı” olarak anılmaya aday birkaç isimden biri. Elbette henüz yolun çok başında ve henüz adımlarını stratejik hesaplarla değil, deneme yanılma usulüyle atıyor. Öyle olmasaydı, tam da ‘90’ların Aşkın Nur Yengi – Sertab Erener çizgisinden yürüyecek gibi bir izlenim bırakmışken “Aşk Sanmışız” gibi bir şarkıyla karşımıza çıkmazdı.
Söz ve müziği Gökhan Özen’e ait bir şarkı “Aşk Sanmışız”. 2014 Eylül ayında 3 Adım Müzik etiketiyle tekli formatında yayımlanan şarkının düzenlemesini de Gökhan Özen yapmış. Yüksek tempolu, “techno”-arabesk bir şarkı bu. Hani son dönemlerde en çok Erdem Kınay albümlerinden aşina olduğumuz, kulüplerde, plajlarda filan çalarken kolaylıkla eşlik edilebilecek, bir yandan ritmine uyup çılgınca dans ederken, bir yandan da sözleri ve melodisiyle hüzünlerden hüzün beğenilebilecek türden bir şarkı. Basit bir melodi, akılda kalıcı tekrarlar, kafaya kafaya vuran bir ritim. Yani çok vasat, çok gelip geçici, uçucu, kolay ve ucuz bir “hit”.
Evet buna da ihtiyaç var. Özellikle de adını duyurmak kaygısında bir şarkıcı için dinleyiciye böyle oltalar atmak, sektörün içinde bulunduğu şartlarda bazen kaçınılmaz da olabiliyor. Ama bence Tuğba Yurt çok daha iyi şarkılara sesini verebilecek bir şarkıcı. Çizgisi bu olmamalı.
(22 Ocak 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Kenan Doğulu prodüktörlüğü ile başladığı müzik yolculuğunda Serdar Ortaç, Sinan Akçıl gibi endüstriyel popun geçer akçe bestecilerinden destek alan Bengü, tavrı ve tarzıyla da adı o kulvarda anılanlardan biri oldu yıllar yılı. Bengü yeni albümü ile bu defa kulvarının dışına çıkıyor. 2014 yılı Eylül ayında DMC ve BNG Müzik ortaklığıyla piyasaya sürülen “İkinci Hâl”, Bengü kariyerinin en iddialı albümü.
Aslında Bengü bu değişimin sinyallerini “Anlatacaklarım Var” ve “Saygımdan” teklileri ile vermişti. Kolay ezber edilen, yapışkan, kulüp-plaj şarkılarının yerini daha ayağı yere basan, hem sözel hem de melodik anlamda daha oturaklı şarkılar alınca, Bengü’nün de bir pop ikonası olmasının ötesinde, şarkıcılık becerileri de ön plana çıkmaya başlamıştı. İşte bu albüm bunu pekiştiriyor.
Bir kere bu derece ağır şarkılarla dolu, temposu düşük bir albüm yapmak Bengü’nün durduğu yerde duran bir şarkıcı için bir cesaret gösterisi. Şarkılar ritme, tempoya değil, söze, melodiye ve şarkıcının yorumuna yaslıyor sırtını çünkü. Tam da bu noktada besteci ve söz yazarı olarak Bengü ile beklenmedik bir kimya yakalayan Zeki Güner’in başarısını vurgulamak lazım. Sekiz yeni şarkı ve bir farklı versiyonun yanı sıra, daha önce tekli olarak yayımlanan “Saygımdan“ ve “Yaralı” adlı şarkıların da “bonus” olarak yer aldığı bu albümde, o son iki şarkının yanı sıra üç yeni şarkının da söz ve müziği Güner’e ait. İki şarkıya da söz yazarı olarak imza atmış Zeki Güner. Bu şarkılardan “Sahici”, zaten dakika bir gol bir hiti olarak albümün çıkış şarkısı oldu. “Hilâl” ve “Kapıda Yalnızlık” da tutarlı, sağlam, buna karşın ticari başarı şansı yüksek pop şarkıları olarak dikkat çekiyor.
Albüme adını veren ve bestesi Ebru Elver tarafından yapılan “İkinci Hâl”in ve bir Serkan Kavuşan bestesi olan “Ege”nin sözlerini de Zeki Güner yazmış. “İkinci Hâl” Bengü’nün şarkıcı olarak rüştünü ispat ettiği şarkılardan biri ve albümün ikinci klip şarkısı olarak şu sıralar ivme kazanmış durumda. “Ege” ise tıpkı adı gibi Ege kokulu melodik yapısı, düzenlemesi ve efkâr dağıtan sözleriyle harcıâlem şarkılardan. Bestecisi ben olsam, bu şarkıyı Ziynet Sali’ye yakıştırırdım en çok.
Bengü’nün 2011 çıkışlı “Dört Dörtlük” albümünde de yer alan ve nedense o günlerde üzerine oynanmayan “Kadar”, bir Şehrazat şarkısı. Bengü kariyerinin en dişe dokunur şarkılarından biri olan “Kadar”, bu albüme yeni düzenlemesi ve Emre Aydın düetiyle girmiş. İyi de olmuş. Zira bu albümün en güçlü şarkılarından biri “Kadar”.
Sözleri Deniz Erten’e, bestesi ve düzenlemesi Erdem Kınay’a ait olan “Feveran”, albümün bütünü içerisinde bir ayrık otu. Zira yukarıda bahsi geçen kulüp-plaj çizgisinde ve sanki Erdem Kınay’ın proje albümlerine girmesi gerekirken, nasılsa girmemiş de bu albüme kalmış gibi duruyor.
Söz ve müziği Serkan Kavuşan’a ait “Yaprak Dökümü” ise albümün bir başka yavaş şarkısı. Bu noktada tek bir dezavantaj devreye giriyor ki o da, birbirine stil olarak çok benzeyen şarkıların bir albümde toplanmış olmasının riski. Albümlerin çabuk eskitildiği bir dönemde bu şarkılar birbirini yer mi, yer.
Albüm görseli de, saçından kostümüne Bengü’nün daha olgun, daha ağır ama daha iddialı bir çizgide yoluna devam ettiğini vurgular gibi (Basın bülteni ile birlikte servis edilen o yersiz yere “vamp” ve Photoshop ayarı kaçık fotoğrafları saymazsak tabii.) Albüm kartonetinde Candaş Arın’ın çektiği fotoğraflar ve Ervin Esen’in tasarımı bu anlamda üzerine düşeni yeterince yapıyor.
(13 Ocak 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Tolga Akdoğan, Burak Güngörmüş, Gürhan Öğütücü, Burak Irmak ve Berkan Tilavel’den kurulu Adamlar, 2013 yılında Ekşi Sözlük’e girilen bir “entry”de “Halimden Konan Anlar’ın yan sanayisi” diye tanımlanmış. Bu bir espri belki ama Adamlar ve Halimden Konan Anlar’ın ortak paydasının Tolga Akdoğan olduğu da bir gerçek. Evveliyatı biraz daha geriye gitse de, Adamlar’ın müziğini 2010’lu yılların yeni alternatif (bir tanıma göre de alternatifin alternatifi) müziğinin öncülerinden kabul etmek mümkün.
Halimden Konan Anlar, Büyük Ev Ablukada, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Yok Öyle Kararlı Şeyler, Son Feci Bisiklet… İlk bakışta “Bu ne yahu?” dedirten tuhaf isimli gruplar, bir o kadar da tuhaf, yer yer komik şarkı sözleri ve enteresan müzikal tavırlarıyla adlarından söz ettiriyor son yıllarda.
Adamlar, internet üzerinden meraklılarının ezber ettiği (bir kısmı Halimden Konan Anlar şarkısı olarak bilinen) şarkılarını “Eski Dostum Tankla Gelmiş” adlı albümle geniş kitlelerin beğenisine sundu. Albüm, 2014 sonbaharında Fono Müzik ve People Make Music ortaklığıyla yayımlandı.
Albüm, adından da anlaşılacağı üzere öncelikle şarkı sözleriyle farklı bir yerde duruyor. Bildik şarkı sözü kalıplarının dışına çıkan, benzeri grupların da yaptığı gibi, işin içine devinen gündelik dili, memleketin büyük yüzdesinin Gezi direnişi esnasında tanış olduğu ama aslında uzun yıllardır mizah dergilerinin ve internetin katkısıyla kendi terminolojisini yaratmış bir yeni nesil imlayı kullanan şarkı sözleri bunlar. Esprili, komik ama bir o kadar zeki. Yer yer saçmalıyor gibi. “Absürd” diye bir kavram var çünkü nihayetinde. Yer yerse klasik felsefeye pabucunu ters giydiriyor. İster eğlenmek için dinleyin, ister anlamak. Zira “al dudaklı yârim yüreğimde yaralar açtı” türevi pop ve dahi “rock” klişelerinden sıtkımız sıyrılalı bin yıl oldu. Şahsen bana iyi geliyor böyle şarkı sözleri duymak. Ömrü hayatımda dinlediğim kaç albüm “abi kafanda kurbağa var” cümlesiyle açıldı ki?
Müzikal anlamda ise ne popun yapışkanlığı, ne “rock”ın sertliği, ne her ikisinin “ağlaklığı”, ne de alternatifin kasan deneyselliği… Gayet “easy listening” şarkılar var bu albümde. Islık çalıp eşlik edeceğiniz kadar “easy” yer yer. Bir de akustik ki, bencileyin popta da “rock”ta da icat edildiğinden bu yana elektronik müziğe hep mesafeli durmuşlara ilaç niyetine…
Ben albümde en çok “Kadın”ı sevdim. Bu albüm adı ve türüyle sizi ürküttüyse, “Kadın”la başlayabilirsiniz dinlemeye mesela. “Bizim Zamanımız”ı ekleyin ardından listeye. Sonra gelsin “Koca Yaşlı Şişko Dünya”, “Kendime Çaylar”, “Kapısı Kapalı” ve diğerleri… Bu türe alışık değilseniz önce belki biraz yadırgayacak ama dinledikçe seveceksiniz; şüpheniz olmasın.
Adına pek uygun bir kapak fotoğrafının süslediği iddiasız, sade ama etkili kartonet tasarımı ile piyasaya sürülen albüm, 2014’de yayımlanmış en dikkat çekici albümlerden biri dersem, abartmış olmam sanırım.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.