Dinlediklerim...

SERKAN FERAT – “SICAK GELDİYSE ÇIKAR”


Sadece iki albüm yayımlamış olmasına rağmen, Türkçe rock müziğin 2010’lu yılları anlatıldığında es geçilmeyecek, adından mutlaka söz edilecek bir gruptu Kreş. Di’li geçmiş zaman kullandım çünkü Kreş artık yok. Grubun solisti Serkan Ferat ise geçtiğimiz günlerde ilk solo teklisini yayımladı. Söz ve müziği kendisine ait “Sıcak Geldiyse Çıkar” adlı şarkı Jeton Yapım etiketiyle servis edildi.




Geçtiğimiz yıl “Türkçe Rock’ın Güzel Adamları” başlıklı bir yazı yazmıştım. İşte Serkan Ferat tam da o listeye dâhil edilebileceklerden. Aynı çizgide. Başından beri yaptığı işin bütün zorluklarına rağmen mücadele etmiş, çok iyi işler yapmış ve daha iyisini de yapacağını çok önceden taahhüt etmiş bir adam. Nitekim grubun dağıldığını duyduğum zaman Serkan Ferat’ın tek başına da en az Kreş’deki kadar iyi bir şeyler çıkaracağına neredeyse emindim. Öyle de oldu.


Kreş’in “disko soslu patlamış rock” diye tabir ettiği müzikal anlayışından biraz farklı Serkan Ferat’ın solo işleri. Daha “easy-listening”, daha melodik her şeyden önce. Buna karşın yine bal gibi “rock”. Yalansız, dolansız, hilesiz, hurdasız. Şahsen benim “rock” müzikte en sevdiğim form bu. Temiz bir “sound”, pırıl pırıl bir kayıt, şahane bir “riff” üzerinden yürüyen, bir parça eskileri, sözgelimi (özellikle de seksi sözleriyle) The Rolling Stones’u anımsatan sıkı bir şarkı.


Şarkının düzenlemesini Ahmet Kalabay yapmış. Yapımcı ise Tolga Akış.

Ancak sadece bu şarkıya değil, Serkan Ferat’ın Youtube’daki resmi hesabından “demo” kaydıyla yayımladığı bir başka şarkıya daha dikkat çekmem lazım. Zira son zamanlarda Türkçe “rock” müzikte duyduğum en iyi şarkılardan biri olabilir. Söz ve müziği yine Serkan Ferat’a ait “Manzara” adlı bu şarkıyı da mutlaka dinlemelisiniz ve hatta Serkan Ferat mutlaka en kısa zamanda bu şarkının stüdyo kaydını alıp teklisini yayımlamalı.

Yanı sıra yine Youtube hesabında Serkan Ferat’ın birkaç başka akustik kaydı da var. Hatta ben bu yazıyı yazadururken Youtube’da Groovypedia kanalında Ferat’ın “Sis Okyanusu” adlı yeni bir şarkısı daha akustik kaydıyla yayınlandı. Onları da izleyin ve bu güzel adamı geç kalmadan keşfedin.

OZAN ÜNLÜ – “PUSLU MAVİ”


Aydın, Söke doğumlu Ozan Ünlü, Üniversite eğitimi için gittiği Eskişehir’de barlarda çalmaya başlayarak müziğe profesyonel olarak adım atmış. Fanta Stage 2010'da"Bu Yüzden" adlı bestesiyle birinci olması ona Fanta Gençlik Festivali 2010 kapsamında Şebnem Ferah, Ceza ve TNK ile birlikte 16 şehirde turne yapma şansını kazandırmış. Yarışmayı kazandığı şarkı ise Pasaj Müzik etiketiyle yayımlanan “Festival 2010” albümünde yer almış.


Ozan Ünlü ismini geniş kitlelerle tanıştıran ise İskender Paydaş’ın “Zamansız Şarkılar 2” albümünde, Türkçe “rock” müziğin klasikleşmiş şarkılarından “Gemiler”i seslendirmesi oldu. Yıllar önce birinci olduğu yarışmanın jüri üyelerinden biri olan İskender Paydaş’ın Ozan Ünlü’yle işbirliği sadece bu şarkıdan ibaret kalmadı. Zira Ozan Ünlü’nün ilk albümünde 2 şarkıda prodüktör olarak, albümün tamamında ise aranjörlerden biri olarak Paydaş’ın da imzası olacaktı.


Prodüktörlüğünü Ozan Tügen’in, yardımcı prodüktörlüğünü ise aynı zamanda Ozan Ünlü Band’in üyelerinden de biri olan Alişan Göksu’nun üstlendiği “Puslu Mavi” adlı albüm, 2015’in Nisan ayında DMC etiketiyle yayımlandı. Ancak Ünlü, albümün ilk konserini geçtiğimiz Kasım ayının ilk günlerinde verdi.


Arada ne oldu bilmiyorum ama albümün tanıtım safhası bir parça ağır yürüdü sanki. Albümün çıkış şarkısı bir “cover”dı. Kayahan’ın 2014 sonlarında piyasaya sürülüp epeyce konuşulan “En İyileri 1” albümüne girmemiş, ancak o albümdeki birçok kayıttan çok daha iyi aranje edilip seslendirilmiş bir Kayahan şarkısıydı “Kızıl Siyah Bulutlar”. Kabul etmeli ki bir Kayahan “cover”ı için ilk aklınıza gelecek 10 hatta 20 şarkı arasına bile girmezken bu şarkı, Ozan Ünlü – İskender Paydaş marifetiyle çok dikkat çekici bir hale bürünmüştü. Ancak nedense bu şarkıdan sonra Ozan Ünlü’den albüme dair ikinci bir hamle gelmedi.


Albümün kapağında her ne kadar Ozan Ünlü’nün ismi yazıyor olsa da aslında bu bir Ozan Ünlü Band albümü. Alişan Göksu’nun ve Muzaffer Kalyoncu’nun albüm kartonetinde birer teşekkür notu yazmaları boşuna değil. Sahneye de “band” olarak birlikte çıkıyorlar zaten. Albümdeki Kayahan şarkısı dışında kalan 10 şarkının söz ve müziği ise Ozan Ünlü’ye ait.


Ozan Ünlü’nün şarkı yazarlığı, şarkı sözlerinden ziyade bestelerinde fark edildiği üzere türdaşlarına nispetle farklı bir çizgide. Geniş bir ses aralığında, bildik yürüyüşler ve melodik yapılar üzerinden gitmeyen, farklı ve şaşırtıcı yollara sapan bir bestecilik anlayışı var Ünlü’nün. Mesela “Beş Buçuk” adlı şarkı adeta bir “rock-opera” havasında. Buna karşın bu şarkılar daha sağlam bir şarkıcılık tekniği istiyor gibi. Bence albümün zayıf halkası da bu. Daha net, daha sağlam basan ve daha agresif bir vokal bekliyorsunuz ister istemez. Belki bu kadar sık “falsetto” da duymak istemiyorsunuz. Buradan bakınca albümün açılışında yer alan “Nereye Kadar?” ve isim şarkısı olan “Puslu Mavi” kulağa daha etkili geliyor. Bu iki şarkı daha kolay anlaşılır olmaları sebebiyle de albümün kozları gibi. “Falsetto” çekincesini bir kenara koyarsak, “Kelebeklere Sor” da albümün akılda kalan şarkılarından biri olabilir.


Albüm kartonetinde kapak fotoğrafları ve grafik tasarımına ait bir bilgiye rastlamadım ama albümün adıyla koşut bir rengin hâkim olduğu kartonetin de doğru bir tasarıma sahip olduğu söylenebilir.

Her şeyden önce çok profesyonel bir ekibin elinden çıkmış, besteler ve düzenlemelerle ortalama Türkçe “rock”ın klişelerine yüz vermemiş, iyi bir albüm bu. Bu da önemsemek ve zaman ayırmak için yeterli sebep.

CEM BAŞAK – “BIRAKTIM DENİZE”


Cem Başak, uzun yıllar süren müzik yolculuğunun ilk albümünü 2013 yılında piyasaya sürmüştü. “Tek Kişilik” adını taşıyan bu albüm, dönemin ve piyasanın şartlarına göre sıkı bir “rock” albümüydü. O albüm hakkında yazarken, bu durumun albümün ticari şansını ne çare ki azaltacağından dem vurmuştum. 


Aradan iki yıl geçtikten sonra Cem Başak ardı ardına iki tekli yayımladı. 2015 Haziran’ında “Sen Bana Bakma”, Ekim ayında ise “Bıraktım Denize” teklileri dijital platformlarda satışa sunuldu. Teklilerin her ikisi de Süper Müzik Yapım etiketiyle yayımlandı.


Zaten iyi bir şarkı yazarı ve solist olduğunu ilk albümü ile tescillemiş Cem Başak, bu iki şarkısında bunu bir kez daha gösteriyor. 


Başak bu defa albümdekine kıyasla daha yumuşak bir “sound” seçmiş. Böylece ortalama dinleyicinin, hatta “rock” dinlemeyen dinleyicinin bile ilgi alanına girecek bir çizgi yakalamış. Mesela “rock” şarkılarında duymaktan nicedir sıkıldığımız klarnet bile var “Bıraktım Denize”de. Ama her şey dozunda ve dengeli. Yani ortada piyasa işi değil, hem müzikal açıdan iyi hem de piyasaya hitap edebilecek türden iki şarkı var.


Youtube videolarının altına yazılanları okuyunca ister istemez gülümsedim. Teoman’a benzetmişler Cem Başak’ı ve hatta “Teoman çakması” bile yazmışlar. Her şeyden önce Cem Başak, Teoman çakması olmaya ihtiyaç duymayacak kadar donanımlı ve rüştünü ispat etmiş bir müzisyen. Ne var ki müzik sektöründe müzisyenler yalnızca yetenekleri ve donanımları ile yol alamıyorlar. Önlerine sunulan imkânlardan, birtakım ticari manevralara, stratejik hesaplardan, içlerine girdikleri ya da girmedikleri ilişkiler ağına ve elbette şans faktörüne kadar sayısız parametre var şöhretin kapılarını açan, bazen de kapatan. Tabii hepsinden önce de bu bir de tercih meselesi. 


Buradan yola çıkarsak, “bu şarkıları Teoman söylemiş olsaydı şimdi tık sayıları yüz binleri aşmış olabilirdi”ye varabiliriz. On binlerde kalmışsa, bu Cem Başak’ın değil, dinleyicinin ayıbı sayılabilir pekala. Çünkü bu şarkılar çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Dinleyin, pişman olmazsınız.

KAAN TANGÖZE – “GÖLGE ETME”


Kaan Tangöze’nin uzun süredir beklenen ilk solo albümü nihayet yakın zamanda Ada Müzik etiketiyle piyasaya çıktı ve çıkar çıkmaz da büyük bir coşkuyla karşılandı. Özellikle de memleketin müzik yazarları cephesinde. Albümü daha çıkmadan yazan da oldu, çıkar çıkmaz kaleme sarılan da. Hepsinin ortak fikri bu albümün çok iyi, çok çok iyi, en iyi, en şahane olduğu idi. Zaten yılsonu listelerinde de bu durum kendini göstermeye başladı.


Ne yalan söyleyeyim, albümü dinlediğim zaman bende de benzer bir coşku hâkim oldu. Yıllardır kimsenin yapamadığını yapmıştı Kaan Tangöze. Muhalif bir söylem, ironik bir dil, halk ozanlarından bestelenmiş kimi şarkılar ve sadece bir tek gitar ve ağız armonikasıyla yapılmış bir kayıt… Neresinden baksanız buram buram ’60’lar sonu ‘70’ler başı. İster Bob Dylan’a benzetin, ister Selda Bağcan’a. İster Joan Baez tadı alın, ister Cem Karaca.


Bunu bugünün Türkiye’sinde, bugünün siyasi ortamına, bugünün müzik dinleyicisinin beğeni kriterlerine filan rağmen yapabilmek neresinden baksanız cesaret işi. Nitekim ben de yürüyüş yaparak albüm dinleme seanslarımda, kulağımda Kaan Tangöze, yüzümde kocaman bir gülümseme ile şehrin caddelerinde dolaşıp dururken, yer yer bağıra çağıra eşlik etmek istedim şarkılara: “Arkanda hükümet varsa, benim de şarkılarım var!”


Bu albümü Gezi zamanında yazılmamış olmasına karşın, Gezi direnişinin şarkılarından biri olmuş “Eyvallah”ın bir uzantısı, devamı gibi görmek de mümkün. En azından birçok şarkısını… “Gölge Etme”nin yanı sıra “Şanlı Millet”, “Taksim Meydanı” bunlar arasında sayılabilir. Albümün bir Duman albümünde de duysak yadırgamayacağımız şarkısı ise hiç kuşkusuz “Bekle Dedi Gitti”. 


Bir tarafta ise Özdemir Asaf şiirlerinden bestelenmiş iki şarkı, Âşık Mahzuni Şerif ve Karacaoğlan’dan bestelenmiş iki şarkı ve bir de türkü var albümde. ‘70’lerin hemen başında Selda, Hümeyra, Esin Afşar başta olmak üzere birçok isim bu formülle müzik yapmış ve kıyametler koparmıştı. Kaan Tangöze’nin o yılların Anadolu-pop müziğine selam çakması beklenmedik ama şaşırtıcı değil. Çünkü her ne kadar yüzü daha batıya dönük, “şehirli rock” diye tanımlamaya müsait olsa da, Duman’ın müziği hep bu topraklara ait bir şeyler de taşıdı. Özellikle de Kaan Tangöze’nin sonrasında epeyce taklit edilen, örnek alınan vokal tekniği, şarkı söyleme biçimi.


Eğer Anadolu-popa gönderilen o selamı alacak yaştaysanız, üstüne bir de Kaan’ın şarkılarında söylediklerine katılıyor, onunla aynı şekilde düşünüyorsanız, bu albümle zaten anında duygusal bir bağ kuruyorsunuz ki benim ve sanırım (özellikle ikinci sebeple) müzik yazarlarımızın da duyduğu(muz) coşkunun açıklaması bu. Ama…


Bir “ama” var evet. Bu albüm sadece gösterilen cesaretinden ötürü (hem muhalif tavrı hem de müzikal biçimi açısından) yılın en iyi albümlerinden biri sayılmayı hak ediyor. Ama teknik açıdan hiç de kusursuz değil, aksine sakat bir albüm olduğu gerçeğini de görmezden gelmemek lazım.
Mesela ben albümü dinlerken, Kaan Tangöze’nin söylediği yerlerde ne söylediğini anlamak için sesi açmaktan, sonra ağız armonikası devreye girdiğinde kulağıma batan sesi kısmaktan bir hal oldum. Armonika zaten şahane tınlayan bir enstrüman değildir kabul ama bundan daha iyi tınlayabildiğini biliyorum, en azından birkaç Bruce Springsteen şarkısı bile bu konuda bir fikir verebilir.


Aynı şekilde gitar tonu da pürüzsüz değil albüm süresince. Hatta şöyle söyleyeyim, albüm şarkıları internete ilk düştüğünde dinlediğim zaman ya bu kayıtların albümün “demo”su olduğunu ya da kötü kalite ile korsan yüklendiğini  düşünmüştüm. Sonra CD geldi ve takıp dinleyince bir fark olmadığını gördüm. Buna Tangöze’nin savruk, yer yer anlaşılamaz hale gelen şarkı söyleme biçimini dâhil etmiyorum; onu çoktan bu şekilde bağrımıza bastık diye.


Bu da bir stil olmaya başladı artık. İnsanlar Youtube’daki amatör kayıtları, ses kalitesini umursamaksızın bayıla bayıla dinleyebiliyorlar. Evde yapılmış, doğru düzgün bir “mix”ten bile geçmemiş albümler rafa çıkabiliyor sonra. Buna da tamam. Ama bu albüm ve bu şarkılar bence daha iyi bir kaydı hak ediyordu.


Çünkü uzun yıllar sonra bugünlerin müzik tarihini yazanlar bu albümü ayrı bir yere koyacak, “O dönemde bu adam bu albümü nasıl yapabilmiş?” diyecekler. Bu albüm önemli bir albüm. Belki benzer sözler söylemek isteyenlere de cesaret verecek, sadece söz ve müzikten gücünü almış, makyajsız, boyasız, alsız pulsuz da müzik yapılabileceğine dair yol gösterecek, güç verecek. Belki kısa vadede değil ama uzun vadede etkisi çok daha derin ve kalıcı olacak. Tıpkı Gezi gibi…


ARALIK 2015

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder