“En büyük hayalimdi Harbiye sahnesinde olmak,” dedi. Kimin
değildi ki? İrem Derici’nin de hayaliydi mutlaka, Ece Seçkin’in de. Ama onlar
şimdilik seyirci koltuklarındaydılar. Sahnede Bengü vardı. Bengü, Harbiye Açık
Hava’da ilk kez konser veriyordu.
Ankaralı bir grup Heavy Sky; nitekim adı da Ankara’yı
çağrıştırmıyor değil. Ankara’da kapalı, kurşuni, ağır olan sadece hava değil
atmosferdir aslında. Bundan mıdır bilinmez, Ankara’dan iyi müzisyenler, sıkı
gruplar çıkar hep. Heavy Sky’ın prodüktörlüğünü kendi yaptığı ilk albümü
“Dreamer” geçtiğimiz günlerde On Air etiketiyle yayımlandı. Bakmayın bunun
grubun ilk albümü olduğuna, bu bilgiyi edinmemişken dinlemiş olsanız, buna asla
ihtimal vermezsiniz; hatta Heavy Sky’ın bir Türk “rock” grubu olduğuna da.
(Milliyet Sanat dergisi Temmuz 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
Evvel zaman, kalbur saman içindeydi… Bir yanımız kahır kıyamet arabesk filmlerin video kasetleriyle yaprak döker, bir yanımız şakkıdı şukkudu taverna kasetleriyle bahar bahçe iken, takvimler ‘80’leri 90’lara bağlayıvermişti bile. Ortalama bir oturma odası büyüklüğündeki ışıklı, bol düğmeli kompüterlerin hayatlarımıza karışıvermesi, binalardaki kapıların yakınına geldiğimizde kendiliğinden açılıvermesi, hatta PTT’ye başvurup yıllarca sıra bekleyerek evlerimize bağlatabildiğimiz, sonra da başköşelerde üzerine dantel örterek muhafaza ettiğimiz telefonların nereye gitsek yanımızda götürebileceğimiz, nerede istersek konuşabileceğimiz akıl almaz cihazlara dönüşüvermesi, yani bilim-kurgu televizyon dizisi Uzay 1999’un gerçek oluvermesi an meselesiydi. O sıra döküldü terütaze popçularımız şeker şurup şarkılarıyla ortalığa. Renkli kostümleri, bir o yana bir bu yana savurduğu fönlü saçları ve kendine has dans stiliyle şirin mi şirin Kenan Doğulu’yu da o sıralar tanıdık.
(30 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Mevzu o kadar saçma bir yerde ki şu an, birisi çıkıp bir sonraki albümünün adını “Hit Çıkmazsa Para Yok” koyarsa şaşırmayacağım. Öyle bir Salı pazarı jargonuna doğru yol alıyor rekabetin getirdiği iddia. Hande Yener’in yeni albümünün adı “Hepsi Hit”. Alıp eve geldiğimizde “hepsi hit” çıkmazsa kime şikâyet edeceğimizse belli değil.
(28 Haziran 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Adını 2000’lerin ilk yıllarında şarkı yazarı olarak hafızaya aldık. Fettah Can, o dönem Alper Narman ile birlikte sayısız “hit” şarkıya imza attı, Emel’den Sezen Aksu’ya, Levent Yüksel’den Sibel Can’a, sektörün lokomotif isimlerinin albümlerinde yer alan şarkılarıyla tanınırlığını perçinledi. Gülben Ergen’e verdiği “Yalnızlık” adlı şarkıda ilk kez onun sesini de duyduk ve aslında müziğe başladığı ilk yıllarda da şarkı söyleyen Fettah Can, 2010 yılından itibaren solo çalışmalarıyla şarkıcı olarak da karşımıza çıkmaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlanan “Sen En Çok Aşksın”, Fettah Can’ın dördüncü albümü. İlk albümünden bu yana, yeni şarkılarının yanı sıra daha önce başkalarına verdiği şarkılara da yer veriyordu Fettah Can. Bu son albüm ise daha önce tekli formatında yayımlanmış iki şarkı haricinde tamamen yeni şarkılardan oluşuyor.
2013 yılında yayımlanan “Yalanlar Cumhuriyeti” adlı albümden sonra, 2015 yılını “Delirme” ve “Yalan Bu Dünya” teklileri ile geçirmişti Fettah Can. CD baskısı yapılmayan o iki şarkı, bu albümde yer bulmuş. Geriye kalan sekiz yeni şarkı ise yıllardır dinlemeye alışık olduğumuz Fettah Can stilinin yanı sıra daha farklı denemeler de içeriyor.
“Hayata Merhaba De” bu farklı denemelerden biri. Hem senfonik, hem de alaturka öğelerin ustaca bir araya getirildiği bu Fettah Can bestesi ve düzenlemesi, Cansu Kurtçu’nun etkileyici sözleri ile albümün en iyi şarkılarından biri. Akdenizli bir şarkı olan “Sağanak Gibi” de ilk dinleyişte dikkat çekenlerden. Keşke Fettah Can bu şarkıyı böylesi ağdalı bir biçimde değil de, daha sakin, hatta belki fısıldar gibi söyleseymiş. Çok ters köşe bir şey çıkabilirmiş ortaya.
Bildik Fettah Cah stilinde yürüyen (evet böyle bir stilin varlığından söz edebiliriz artık; sıkça da izinden gidiliyor üstelik) “Sen En Çok Aşksın”, albümün çıkış şarkısı ve elbette en ticari şarkı. İlan-ı aşk eden şarkılar (düğün şarkısı formunda ya da değil) her zaman en sevdiklerimiz arasında zira. “Olan Bize Oldu” da alaturka nağmeleriyle dinleyeni yakalayabilecek bir başka ticari gücü yüksek şarkı. “Bahardan Kalma”nın A kısmı ile “Olan Bize Oldu”nun nakarat melodisinin (oktav farkıyla) aynı kalemden çıktıkları biraz fazla belli.
Söz ve müziği Onur Koç’a ait “Dipsiz Kuyu”, türün çok tipik bir örneği. Başka bir açıdan “Ben Söyledim Sen Anla” da öyle. Mısır’dan İspanya’ya uzanan, bizim de kıyısından köşesinden dâhil olduğumuz coğrafyanın yıllar yılı dinlemekten ve sevmekten bıkmadığımız müziğinden ilham almış, aynı coğrafyanın biri biraz daha doğusundan, diğeri ise batısından yürümüş iki şarkı. Albümün kapanışında yer alan “Kalbime Güvendim” ise ferah, hafif ve iddiasız bir şarkı.
Fettah Can’ın şarkıcı olarak ilk kez karşımıza çıktığı zamandan bu yana şarkıcılık tekniği açısından çok daha iyi bir noktaya geldiğini bu albümle bir kez daha anlamak mümkün; onu da söylemek lazım.
Lara Sayılgan’ın çektiği fotoğraflar ve WBR İstanbul’un grafik tasarımıyla albüm kartoneti çok da iyi ve özenli bir baskıyla dinleyiciye sunuluyor. Hatta son zamanlarda gördüğüm en özenli kartonet baskısı da diyebilirim.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Denizli çıkışlı bir “rock” grubu olan Pul, ilk albümü “Sana Şarkılar Yazdım”ı 2013 yılında piyasaya sürmüştü. Albümün çıkışından bir süre sonra ise grubun kadrosu, kurucusu Yasin Aydın dışında tamamen değişti. Pul, uzunca bir aradan sonra yayımladığı yeni teklisinde Yasin Aydın’ın yanı sıra Özkan Yılmaz ve Kemal Eren’in de olduğu yeni kadrosuyla karşımıza çıkıyor. “Bu Hikâye Senin” adlı şarkının yer aldığı tekli, geçtiğimiz günlerde Artıproject etiketiyle vitrine çıktı.
Grubun ilk albümünün en belirgin eksiği, Pul adını hafızalara yerleştirecek kadar güçlü bir şarkının var olmaması idi. Bu yeni şarkı, bu eksiği geç de olsa giderebilir. Çünkü bir parça Emre Aydın şarkılarını anımsatmakla beraber, “Bu Hikâye Senin”, sözü, müziği ve temiz “sound”u ile hem eli yüzü düzgün, hem de ticari şansı da olabilecek bir “rock” şarkısı. Bu kulvarda nicedir yeni gruplar, yeni şarkıcılardan yana aman aman ses getiren bir iş düşmedi önümüze. Pul’a dikkat kesilmek için bu bile bir gerekçe olabilir.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir dizi şarkısı olarak kalan ve klip çekilmeyen “Hayat Belirtisi” 2015’in son günlerinde yayımlanmıştı. Cem Belevi’nin yeni teklisi “Alışamıyorum” ise geçtiğimiz günlerde Ozinga Müzik etiketiyle dinleyici karşısına çıktı. Belevi, müzikten oyunculuğa transfer olanlardan. Şu sıralar da yeni bir romantik komedi formatlı dizide bir kez daha oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Görünen o ki, bir anlamda ağır işçilik olan dizi oyunculuğundan fırsat buldukça da müziği ihmal etmiyor.
Teklinin etiketinden de belli olduğu üzere Cem Belevi bu defa Ozan Çolakoğlu ile güç birliği yapmış ve söz ve müziği kendisine ait “Alışamıyorum” adlı şarkısını hem aranjör, hem de prodüktör olarak ona emanet etmiş. Şarkıyı dinleyince zaten başka da bir alternatif düşünemiyor insan. Zira “Alışamıyorum”, sözleri, melodik yapısı, yürüyüşü ile neresinden baksanız tipik bir Gülşen şarkısı. Şarkının künyesini görmesem bu konuda hiç tereddüt etmezdim.
Resitatif başlayıp sağlam bir köprüyle arabesk etkili, akılda kalıcı bir nakarata bağlanan “Alışamıyorum”, Ozan Çolakoğlu’nun imzası çok belirgin düzenlemesiyle de her bakımdan ticari şansı yüksek bir şarkı. Cem Belevi’nin şarkıcı olarak adını daha faza duyurması açısından doğru bir yerde duracaktır bu nedenle. Ancak umarım bu şarkı onun “erkek Gülşen” olarak anılmasına sebep olacak bir müzikal tercihin başlangıcı olmaz ve burada kalır. Çünkü Belevi’nin özellikle “Günaydın Sevgilim ve “Sor”la yakaladığı çizgi daha genç, daha taze bir nefes vaat ediyordu.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Jilet, ilk albümü “Misk-i Amber”i 2012 yılında yayımlamış, o günlerde Bülent Ersoy’un “Maazallah” şarkısına getirdikleri eğlenceli yorum ve Bülent Ersoy’un Swarovski taşlı mikrofonun başrolde olduğu kliple dikkat çekmişlerdi. 2013 yılında iki şarkılık bir tekli yayımladı grup ve Beyaz Show’un jeneriklerini de yapmaları hasebiyle, “Çileli Masal” adlı şarkılarında Beyazıt Öztürk gruba eşlik etti.
2016 model Jilet ise epeyce farklı. Önce gitarist Alparslan Türer’in, sonrasında ise solist Taha Gürbüz’ün gruptan ayrılması ile başka bir dönemece giren Jilet, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde yoluna yeni solistleri Özcan Ak ile devam ediyor. Bu değişiklik, grubun müziğine de yansımış. Her şeyden önce Taha Gürbüz’ün Kaan Tangöze ekolünden gelen nağmeli şarkı söyleme biçimi ve grubun müziğine hâkim olan alaturka tınılar artık yok. “Değmez mi?” adını taşıyan bu şarkı, basbayağı pop, hatta “teenage” pop hattından yürüyor.
Şu sıralar pek bir moda olan, genç, yakışıklı, zengin ve küstah patron ile güzel ama salaklık derecesinde sakar, yoksul değilse de orta halli kızın yalanlı, dolanlı, oyunlu, yanlış anlamalı aşklarını anlatan sayısız televizyon dizisinin, o da olmazsa gişe garantisi yüksek bir tozpembe romantik komedi filminin rahatlıkla jenerik müziği olabilecek bir şarkı “Değmez mi?” (hatta belki olmuştur da benim haberim yoktur, takip edemiyorum artık.) Çok genç işi, mutluluk, neşe, eğlence saçan, hafif, uçucu bir şarkı sözün özü. (Bu arada şarkıda geçen “korkma seni ısırmam” lafını çok sevmediğimi de söyleyeyim. Ya da bu nevi ısırma ihtimalli ilişki biçimini anlamak için fazla yaşlıyım. “Korkma seni kaçırmam” olsa daha sevimli olmaz mıydı mesela?)
Teklide şarkının akustik versiyonu da yer alıyor ki o da pek ferah, pek yazlık. Al gitarını eline, kumsalda söyle, ıslığını da çal.
Şarkıyla ilgili ilginç bir not da var. Söz ve müziği Arif Dirençer’e ait “Değmez mi?”, 2009 yılında Kıbrıs’ta düzenlenen bir şarkı yarışmasında Buray tarafından seslendirilerek ikincilik ödülüne layık görülmüş. Nitekim interneti biraz karıştırırsanız şarkının o versiyonunu bulmanız da mümkün. Dahası aynı şarkının yakın zamanda Jilet tarafından yapılmış bir de “Milli Takım Marşı” versiyonu var.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Dinleyici şarkıyı severse eğer, ne söyleyenine bakıyor, ne promosyonuna, ne de radyo ve televizyonda yayınlanma sıklığına. Dinliyor, yükseltiyor, baş tacı ediyor; bize de durup düşünmek kalıyor. İşin başı şarkı. İki kere iki dört. Bakınız 2016 yılında beklenmedik bir şekilde “hit” mertebesine yükselen iki şarkıya: “Bağdat” ve “Günah Benim”. İyidir, kötüdür, şahanedir, vasattır tartışmaları bir kenara, insanlar bu iki şarkıyı sevdi. “Günah Benim”in klibi ana akım müzik kanallarında yayınlanmadı, “Bağdat”ın klibi şarkı alıp yürüdükten çok sonra çekildi ama bu durum insanların bu şarkıları sevmesine engel olamadı.
Bu yılın beklenmedik bir başka “hit”i ise yine beklenmedik bir isimden geldi: Derya Uluğ tarafından seslendirilen “Okyanus.”
Derya Uluğ ismini ilk duyduğumda, doğrusu bu ya, çok kişi gibi bana da bir şey ifade etmedi. Biraz eşeleyince daha çocuk yaşlarda başlayan bir müzik eğitimi ve deneyiminin hikâyesini okudum. Yakın zamana dek sürmüş Ebru Gündeş’e vokalistlik macerası ise son noktayı koydu. “Okyanus”, Ebru Gündeş’i ‘90’ların ikinci, 2000’lerin ilk yarısı boyunca kendi alanında zirvede tutmuş şarkılarını boşuna andırmıyordu demek ki. Ebru Gündeş nicedir o ayarda bir şarkı bulup da seslendirememiş iken Derya Uluğ’un sesi hiç benzemediği halde Gündeş’e benzetilmesinin sebebi de bu olmalıydı. Şarkı çok doğru bir yere oturdu, adeta bir boşluğu doldurdu.
Dünyanın en saçma tanımlaması olsa da, her nedense ve nasılsa “fantazi” müzik olarak adlandırılmış arabesk, alaturka, pop karışımı müzik türünün her daim gideri vardır bu memlekette. Pop diye, “rock” diye servis edilmiş nice şarkının içinden aslında “fantazi” müziğin çıkması da bundandır. Severiz biz. “Tıpkı “Okyanus”u sevdiğimiz gibi.
Derya Uluğ (en azından bu şarkıdan anladığımız kadarıyla) temiz şarkı söyleyen, iyi bir ses. Akılda kalıcı, karakteristik de bir yüzü var. Bu avantajını, şarkısının melodik gücü, kolay ezber edilirliği ve yukarıda bahsi geçen boşluk doldurma meselesi ile de perçinleyince bu beklenmedik çıkışın nedenini anlamak zor değil. Benzer bir ivmeyi yakın zamanda Merve Özbey de yakalamış ama çıkışının arkasını benzer işlerle devam ettirmeye çalışarak pek de ileri gidememişti. Derya Uluğ’un ne yapacağını ise zamanla göreceğiz. En büyük avantajı bu şarkıyı kendisinin yazmış olması (Asil Gök ile birlikte.) Çünkü sadece şarkıcı olarak değil, şarkı yazarı olarak da umut vaat ettiği düşünülebilir. Sonrasına bakmak lazım.
DMC etiketiyle yayımlanan “Okyanus”un düzenlemesini Burak Yeter’in yaptığını ve Yeter’in hiç kasmadan, zorlamadan, şarkının akışını (türün kıstasları içerisinde) alabildiğine doğru bir biçimde şekillendirerek, “hit “olmasında önemli bir rol oynadığını da belirtmeliyim.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ajda Pekkan’ın 1993 yılında yakalandığı Ebru Gündeş gibi şarkı söyleme hastalığı, ne yazık ki durup durup nüksediyor. Arada “Hah tamam düzeldi, eski Ajda’ya kavuştuk,” dediğimiz oldu ama ne çare hastalık giderek ağırlaştı. Sesini bir içine içine çekmeler, bir kalınlaştırmalar, kelimeleri boğmalar, abartılı vurgulamalara doyamamalar…
Bakın son şarkısına…
Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle tekli formatında yayımlanan “Ayrılık Ateşi”, sözleri Murat Güneş’e, bestesi ve düzenlemesi Volga Tamöz’e ait bir şarkı.
“Bulun bana o kalleşi” gibi Ajda’nın ağzına hiç mi hiç yakıştıramadığım maskulen ve sert bir cümleye rağmen şarkı, söz ve melodi örgüsü ve özellikle de düzenlemesiyle bir yaz şarkısının bütün gereklerini yerine getiriyor. Şunu artık kabul ettik ti Ajda’nın bunca yılın ardından müzikte kıdemini ve deneyimini konuşturarak müzikal değeri yüksek bir işe imza atmak gibi bir derdi de, niyeti de yok. Günü yakalamak istiyor, genç kalmak istiyor, listelerde başa güreşmek istiyor ve bunun için ne gerekiyorsa yapıyor.
Niyet bu iken, böylesi şarkıların etrafında dönüp durması nispeten anlaşılabilir oluyor. Nitekim en çok “Resim” ve “Yakar Geçerim”le ve bir miktar da “Arada Sırada”, “Ara Sıcak” gibi şarkılarla bu amacına ulaştığı da söylenebilir. Bu nedenle sözgelimi Demet Akalın ya da Gülşen söylese yadırgamayacağımız bir şarkıyı Ajda söyleyince de yadırgamamız gerektiğini artık öğrendik. Orasına takılmıyorum nicedir de, Ajda’nın bu şarkı söyleme biçimini ne yapacağız?
Hayır, alaturka albüm de yaptı, yetmedi “Yakarım Canını” gibi alaturka bazlı bir şarkı da söyledi ama bu şekil şarkı söyleme hevesi geçmedi bir türlü. Başta da dediğim gibi bu artık iyileşmesi zor bir hastalığa dönüşmüş durumda. Ajda’yı bu haliyle de kabullenip, sevmeye devam edebiliyorsanız, “Ayrılık Ateşi”ni son birkaç yıldır yayımlanmış en eli yüzü düzgün yeni Ajda şarkısı olarak bağrınıza basabilirsiniz. Aksi biraz zor.
(13 Haziran 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Adını ilk kez duyduğumuz bir müzisyen Cemil Türkocağı. Geçtiğimiz günlerde RNZ Müzik etiketiyle piyasaya çıkan “Dokunamadık Hayata” adlı ilk albümünde soyadını kullanmamayı tercih etmiş. Haliyle merak edip arattırdığınızda, internette hakkında bir şey bulmak hiç kolay değil. Eğer CD kartoneti varsa elinizde, orada yazılan linklerden yola çıkarak taslak halinde kalmış, tamamlanmamış bir “web” sitesine ve yine hakkında hiçbir bilgi edinemeyeceğiniz sosyal medya hesaplarına ulaşabiliyorsunuz. İşin bu kısmında görünen o ki bir strateji hatası var. Bu zamanda adınızı duyurabilmeniz için her şeyden önce internette görünür olmanız gerekiyor çünkü.
Buna karşın müziğini nerede duysanız kulak kabartacağınız bir müzisyen Cemil. Farklı bir şey yapıyor çünkü ve bu yüzden ilk dinleyişte dikkat çekiyor. Biraz eskinin Anadolu pop müziğini, biraz Mazhar-Fuat-Özkan’ın o minvaldeki şarkılarını anımsatan ama eski de tınlamayan, sıcak bir müziği var Cemil’in. Nitekim tanıtım konserinde ilk kez izlediğim Cemil, sahiden de tavrı ve tarzıyla sahne üzerinde Özkan Uğur sempatisi ve enerjisini anımsatan bir genç adamdı.
Müziğin eğitimini alarak çıktığı yolda, henüz 18 yaşında bile değilken icat ettiği 4 telli gitar-sazı ile kendi müziğini üretmeye başlayan Cemil, yıllardan beridir yazdığı şarkıların yedisini bu albümde toplamış. Albümde ayrıca iki şarkının akustik versiyonları da var. Şarkı sözlerinin büyük bir kısmı Ayşe Engür tarafından yazılmış. Cemil’in düzenlemelerini yaptığı bir şarkı ve iki akustik versiyon dışındaki tüm düzenlemeler ise Oya Erkaya’ya ait.
İlk kez Feridun Düzağaç’ın “Kül” adlı albümündeki düzenlemeleri nedeniyle yaptığı işlere dikkat kesildiğim Oya Erkaya, Cemil’in o kendine has tarzını, güçlü melodik yapılarını, doğu-batı arasında gezinen müzikal tavrını dört dörtlük bir işçilikle düzenlemiş. Şarkılar olanca sıcaklığıyla geçiyor dinleyene bu sayede; abartısız, iddiasız ama etkileyici bir biçimde. Daha albümün açılış ve çıkış şarkısı “Aşk Meşk”i dinlerken şarkıda “brass”ların ve vokallerin kullanım biçimine kapılıp gittim ben mesela. Buna benzer müzikal tatlar albüm boyunca sürüp gidiyor sonra.
Albümün en vurucu şarkılarından biri olan “Dokunamadık Hayata”daki ve hemen ardından gelen “Biliyorum Elbet”deki “brass” soloları, bas gitar yürüyüşleri nefis. “Harbiden mi?”deki klavye sesi sizi alıp ta ‘70’lere götürebilir. İnsan eli nasıl enstrüman olarak kullanılır ve elle nasıl solo yapılır duymak için “Kimi”yi dinlemelisiniz. Otantik Ankara havalarını anımsatan kıvrak yapısıyla “Ayşem”, albümün en ticari şansı yüksek şarkısı gibi gözüküyor.
Cemil’in bestelerindeki en belirgin özelliklerden biri, şarkı içindeki ritim değişiklikleri. Bu durum ortalama dinleyici için çoğu zaman bir dezavantaj olsa da, düzenlemeler sayesinde bu bir handikap olmaktan çıkmış. İlk dinleyişte Cemil’in şarkı söyleme ve sesini kullanma biçimini de yadırgıyor ama dinledikçe bunu bir karakteristik olarak benimsiyorsunuz.
Öyle ki ben bu albümün içine girdikçe, tıpkı çok sevdiğiniz bir kitabı bitirdikten sonra bir başka kitaba başlayamamanız gibi, bir süre başka bir albüm dinlemekte zorlandım. Hatta keşke bu albüm biraz daha uzun olsaydı diye hayıflandım.
Nedim Zeper’in yapımcılığını, Serkan Ayman’ın prodüktörlüğünü üstlendiği bu albümün kapak fotoğraflarını Bari Baykal çekmiş, kartonet tasarımını ise Kağan Özdemir yapmış. Cemil’in kapakta ve kartonet kitapçığının kapağında kullanılan fotoğrafı aynı ama kapaktaki her nedense olması gereken ölçülerde değil ve bir parça orantısız gözüküyor (Basın bülteni ile servis edilen dijital kapaktan değil, CD baskısından söz ediyorum.) Bu da kapak için talihsizlik olmuş.
Yeni bir ses, yeni bir şarkı yazarı, iyi düzenlemeler, iyi icralar, yüksek müzikal tatlarla bezenmiş yeni şarkılar keşfetmek için son zamanlarda yapabileceğiniz en doğru tercih, Cemil’in “Dokunamadık Hayat””sını dinlemek olabilir. Iskalamayın.
(10 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İlk albümünü 2008 yılında yayımlayan Esma Er, 2012 yılında iki şarkı ve iki de farklı versiyondan oluşan bir mini albümle çıkmıştı karşımıza. Aradan bir dört yıl daha geçti ve Esma Er’in yeni teklisi “Bilmiyorsun”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü.
Söz ve müziği Tamer Gürsoy’a ait şarkının düzenlemesi Gürsel Çelik tarafından yapılmış. Teklide şarkının üç farklı düzenlemesi daha var. “Hot Versiyon” ve “Slow Versiyon” Genco Arı, “Remix Versiyon” ise İlker Ergül imzası taşıyor.
“Bilmiyorsun”, nefis bir disko şarkısı. ‘70’lerin sonları, ‘80’lerin başlarında dünyada Donna Summer’ın Gloria Gaynor’ın, Ami Steward’ın, Türkiye’de Ajda Pekkan’ın bize sevdirdiği türden şarkılardan biri gibi sanki. Esma Er de sapasağlam vokal tekniği ve sesiyle kendisine çok yakışan bu şarkıyı şaha kaldırıyor. Ajda eski Ajda olsaydı bu şarkı tam onun için olabilirmiş aslında ama ne Ajda eskisi gibi şarkı söylüyor artık, ne de böyle şarkılar söylüyor ne çare.
Şarkının promosyon kiti bir Midi LP (45’likle 33’lük arası ebatta, 33 devirde çalan, bir dönem denenmiş ama çok tutmamış bir format) ölçeğinde bir ambalajla geldi. Plak niyetine yuvarlak bir karton bir tablayı kabından çıkarıyorsunuz ve CD’ye ulaşıyorsunuz. O yuvarlak tabla aynı zamanda CD künyesinin ve Esma Er’in uzunca bir yazısının bulunduğu bir kartonet. Bu tasarımı o kadar sevdim ki (daha önce birkaç kez daha benzer promosyon kitleri hazırlanmış, ben atlamışım sonradan öğrendim bu arada) keşke CD’ler başından itibaren hep böylesi ambalajlarla yayımlansaymış diye düşündüm. Hem muhafazası daha kolay, hem geniş yüzeyi sayesinde kapak görselleri daha işlevsel hale geliyor. Ama artık böyle şeyler düşünmek için çok geç tabii. CD devri çöküş dönemini yaşıyor malum.
Bu tekli CD olarak yayımlanmadı henüz ama sadece Esma Er’in o uzun ama çok etkileyici kartonet yazısı için bile yayımlanmalı. O yazıyı okuyunca “Bilmiyorsun” kelimesi sadece bir şarkı adı olmaktan çıkıyor çünkü.
Her şey iyi hoş ama bu teklinin bir ses kalitesi, bir “sound” sorunu var. Bunun çalışılan stüdyo ya da son kertede yapılan “mastering” ile bir ilgisi olmalı. Özellikle gümbür gümbür duyulması gereken üç hareketli versiyonun üçünü de bu kadar cılız duymamızın başka bir açıklaması olamaz.
Merve Hasman tarafından çekilmiş, son derece stilize kapak fotoğrafı ve kompozisyona bayılmakla birlikte, basın bülteni ile birlikte servis edilen diğer Esma Er fotoğraflarının ayarı kaçmış Photoshop efektleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, onu da ilave edeyim.
(10 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Sırmalı aslında opera sanatçısı Oğuz Sırmalı’nın kendi adını verdiği “rock” grubu idi ve ilk albümünü 2014 yılında piyasaya çıkarmıştı. Sonrasında ise Oğuz Sırmalı yoluna tek başına devam etmeye karar verdi ve 2015 Aralık ayında Türkvizyon şarkı yarışmasında Türkiye adını yarışarak “Serenat” adlı şarkısıyla Jüri Özel Barış Ödülünü kazandı. Sırmalı’nın ilk solo teklisi “Gökyüzü Olsam” ise 2016 yılının ilk ayında yayımlanmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Ada Müzik etiketiyle piyasaya sürülen “Özlenmeyen Yürekte Aşk” ise Sırmalı’nın ikinci teklisi. Bu şarkıda Sırmalı, kendisi gibi Ankaralı bir başka müzisyenle, Gizem Berk’le düet yapıyor. Şarkının söz ve müziği Oğuz Sırmalı’ya, düzenlemesi ise Bijen Rahimi’ye ait.
Vurucu bir şarkı “Özlenmeyen Yürekte Aşk”. Güçlü “sound”u ve bir kısa film tadındaki klibiyle de hem işitsel hem görsel olarak nokta atışı yapıyor. Sırmalı ve Gizem Berk’in ses uyumu da yerli yerinde. Tek sorun şarkıdaki kimi prozodi hataları. Sırmalı’nın ilk albümünü yazdığımda da bunun altını çizmiştim. Opera aryalarında prozodi aranmadığı, şan tekniğinde insan sesi bir enstrüman gibi kullanıldığı için Oğuz Sırmalı muhtemelen operadan gelme alışkanlıkla prozodiyi göz ardı ediyor (“oooo-da-da, öööööö-le-cek-sin” gibi.) Bu meseleye çok da takılmazsanız, bu gerçekten iyi “rock” şarkısını sevmemek için bir sebep yok.
(10 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Düetlerin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok fazla yaygınlaşması boşuna değil. Bir taşla iki kuş vuruluyor, çifte “PR” yapılıyor çünkü. Yapan, sunan memnun, alan, dinleyen memnun sonuç itibariyle. Tabii kazın ayağı her zaman öyle olmuyor ve bazen düet bir şarkı bir tarafın lehine, diğer tarafın aleyhine bir sonuç da verebiliyor. Hem müzikal, hem görsel, hem ticari hem de stratejik dengeler söz konusu çünkü.
Geçtiğimiz günlerde tekli formatında DMC etiketiyle yayımlanan Melis Kar ve Halil Sezai düeti belli ki aslında Melis Kar “PR”ı için yapılmış bir iş. İlk albümüyle sesinin rüştünü ispat etse de yeterince güçlü bir çıkış yapamamıştı Melis Kar. Önce ENBE albümünde, daha sonra tekli olarak yayımlanan “Yerin de Dolmuyor ki” ise onun daha fazla tanınmasında işe yarar bir etki gösterdi. Bu düet o etkiyi arttıracaktır şüphesiz çünkü Halil Sezai ismi çok ciddi bir reyting (tıklanma/indirilme/satış) garantisi demek.
Kaldı ki şarkı da hiç fena değil. Söz ve müziği Timur Arat imzası taşıayn “Yalnız Masal”ın düzenlemesini Ekin Eti yapmış. Şarkının hem çok dokunaklı, hem akılda kalıcı, nefis bir melodik yapısı var, düzenleme ise hiç arabeskleşmeden, duygu sömürmeden, kulakta müzikal tatlar da bırakarak akıp gidiyor. Bir taraftan zor da bir şarkı zira şarkının A kısmı epeyce pes tonlarda geziyor, köprü kısmı ise emprovize havasında. Buna karşın Melis Kar özellikle pes tonlara hakimiyeti ve doğru vurgular kullanarak yarattığı duygusu ile son derece başarılı. Halil Sezai ise ne bir eksik, ne bir fazla tıpkı kendi şarkılarındaki gibi. Hatta şarkı mı Halil Sezai şarkıları havasında yoksa Halil Sezai mi öyle zannettiriyor, anlamak zor.
Bu arada daha önce Emir Ersoy’un ilk albümünde ve Emel Yalçın’ın “Beni Sevdiler Sandım” adlı teklisinde besteci olarak gördüğümüz Timur Arat’ın ve bir enstrümanist olmasının yanı sıra film ve tiyatro müzikleri de yapan aranjör Ekin Eti’nin isimlerini kayda almak için bu şarkı iyi bir vesile olabilir.
Doğru şarkı ve doğru isimlerle gerçekleştirilmiş bu düet, son albümünün üzerinden bir buçuk yıl zaman geçen Halil Sezai için de, adını giderek daha fazla duyurmakta olan Melis Kar için de faydalı olacak gibi ama galiba en çok Melis Kar kârlı çıkacak bu işten.
Emre Atabay, yeni nesilde dikkatle takip ettiğim birkaç isim arasında. Çünkü çok sağlam bir müzik geçmişi var ve 2015 baharında piyasaya çıkan ilk teklisi “Yok Sana” da bunu hissettiren bir şarkıydı. Zira sağlam bir müzik geçmişine sahip olmak iyi işler yapabilmek için her zaman yeterli olmayabiliyor.
Malum olduğu üzere, Türkçe popüler müzikte genç erkek şarkıcı konumlandırması genellikle bıçkın, biraz tacizkâr, biraz posta koyan, çok artist ya da aşırının aşırısı, iç bayıltıcı romantik, gerçeklikle bağları kopma noktasında cefakâr ve fedakâr bir profilde seyrediyor. Bu kalıpların dışına çıkabilmiş, suniliği göz ve kulak yakmayan her deneme başımızın tacı ki Emre Atabay ve müziği her şeyden önce bu açıdan dikkat çekici. Naif, sade, sakin ve müzikal açıdan da Türkçe pop kriterleri içerisinde yenilikçi.
Emre Atabay’ın ilk teklisi ile ikinci teklisi arasına lüzumundan fazla bir zaman aralığı girmiş olması bir dezavantaj. Popüler müzikte yeni bir önermede bulunuyorsanız, bu konuda devamlılığı sıcak tutmanız şart. Bunu bir kenara koyarsak, ikinci tekli de ilk tekliyi aratmayacak kadar iyi.
GNL etiketiyle yayımlanan “Deli Gibi” adlı teklinin basın bülteninde Emre Atabay’ın şarkısı hakkında şunları söylediği yazılı: “İçinde hem blues, hem türkü hem de triphop öğelerini barındırıyor. Şarkıda hüznü yaşarken aynı zamanda mutluluğun da tadını alıyorsunuz, şarkının modu oldukça baskın bir durumda…”
“Blues”, türkü ve “triphop” bileşimi kulağa biraz tuhaf gelse de şarkıyı dinlediğinizde sahiden bunu fark ediyorsunuz. Emre Atabay şarkıyı yazmakla kalmamış, düzenlemesini de kendisi yapmış ve kayıt esnasında bütün enstrümanları da kendisi çalmış. Daha yolun başındayken bu derece bildiğini okuyabilmesi ilginç. Öyle ya, radyolarda şarkıların çalınması için şarkıcılar bir yana, söz yazarı ve bestecilerin ve hatta aranjörlerin adları sorgulanıyor bu zamanda. Tanıdık bir isim yoksa vay halinize. Atabay’ın bu zinciri kırabilen genç isimlerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.
“Bir seni sevdim, inanır mı ki? Bir seni seni sevdim inanmadı ki,” cümlelerinde bir özne karmaşası yok değil. Sevilen kim, “İnanır mı ki?” diye bahsedilen ve inanmayan kim, orası biraz karışık. Bunu görmezden gelirsek hem söz hem de beste açısından ferah, açık, temiz bu şarkı ile Emre Atabay bir kez daha dikkat çekmeyi ve bundan sonra yapacağı bir üçüncü işi merak ettirmeyi başarıyor.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.