Şöyle bir baktım da… İskender Paydaş en son 2016’da Su Soley’le
birlikte “Müebbet Hayalet” teklisini çıkarmış. Yani üç yıldır yeni bir şey
yapmamış, tabii başka albümlere / şarkılara yaptığı düzenlemeleri saymazsak.
Kendisi de orkestrasıyla birlikte sürekli sahnede olduğu için aranın bu kadar
açıldığı pek de göze görünmemiş demek ki.
İskender Paydaş’ın yeni teklisi “Kağızman”, geçtiğimiz
günlerde İskender Paydaş Prodüksiyon etiketiyle yayımlandı. Önce enstrümantal zannettim,
dinleyince bir solist olduğunu gördüm. O solist tabii ki İskender Paydaş değil;
orkestrasının solistlerinden biri olan Ozan Ünlü imiş ama nedense şarkının ve
video klibin künyesinde Ozan Ünlü’nün adı geçmiyor. Teklinin kapağında da İskender Paydaş tek başına poz vermiş.
“Kağızman”ı vakti zamanında Barış Manço da söyledi, Haluk
Levent de, envaı çeşit türkücü, şarkıcı da… Bin yıldır bildiğimiz bir türkü. (“Ama
yeni nesil bilmiyor,” filan demeyin artık içim şişti bu yeni neslin
cehaletinden, bunu da bilsinler bir zahmet artık.)
Türkünün zaten “rock”a, popa gelir bir tarafı var ki İskender
Paydaş da oradan yürümüş. Çakı gibi bir düzenlemeyle bu anonim türküyü adeta
şahlandırmış Paydaş. Sanki uzun zamandır fazla aşağı düşürdüğü çıtayı biraz
yükseltmek, müzisyen tarafının altını çizmek istemiş. Ozan Ünlü zaten iyi bir
şarkıcı olduğunu hem sahnede hem de yayımladığı solo işlerde kanıtlamış bir solist
ki bu düzenlemenin hakkını da sonuna kadar vermiş.
Belki oturduğunuz yerde “Açayım da bir ‘Kağızman’ dinleyeyim,”
demezsiniz ama bir İskender Paydaş konserinde türkünün bu haliyle bir hayli
yükselebilirsiniz. Zaten amaç da o olsa gerek. Yoksa insanın “Ne gerek vardı?”
diye sorası geliyor insanın. Bir albümde dolgu olabilirdi belki ama tekli
olarak yayımlamak da, ne bileyim…
(8 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2015 yılı ortalarında “Olmazsan Olmaz” adlı şarkısıyla tanış olduğumuz Güliz Ayla, ilk albümünü de aynı yıl piyasaya çıkarmıştı. O albümden birden fazla “hit” çıkardı ve müziğin genç kuşağı içerisinde adını fark ettirmeyi başaranlardan oldu. Güliz Ayla’nın yen albümü “Parla”, 2017 Kasım ayında Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Kendi şarkılarını da yazıyor olmasına karşın ilk albümünde Sıla ve Efe Bahadır’ın desteğini almıştı Güliz Ayla. Bunun piyasaya yeni adım atan bir genç şarkıcı için bir avantaj olduğu inkâr edilemezdi ve nitekim işe de yaradı. İkinci albümde ise gemisinin dümenini eline almış bir Güliz Ayla var. Albümdeki sekiz şarkının sekizinin de söz ve müziğini kendisi yazmış. Düzenlemelerde ise İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları eşit ağırlıklı olarak yer alıyor.
İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları albümün müzikal tavrı ve tarzı konusunda başından bir fikir veriyor zaten. İlk albümdeki akustik hava tamamen dağılmış, daha genç bir pop çizgi tutturulmuş bu defa. Haliyle daha önce ucundan kıyısından hissedilen Sıla etkisi ve benzerliği de (hem “sound” hem de şarkıcılık tekniği açısından) hemen hiç kalmamış.
Nitekim albümün açılışında yer alan ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Bilirkişi” bu anlamda bir ters köşe. Aynı şeyi “Hodri Meydan” için de söyleyebilmek mümkün. Derli toplu sözleri olan, eğlenceli olacağım derken saçmalamayan, kıvrak melodili ve yakalayıcı ritimli şarkılar bunlar.
Güliz Ayla’yı ilk albümündeki haliyle sevenleri memnun edecek şarkılar da yok değil elbette. “Diğer Yarım” böyle bir şarkı mesela. “Öldür Beni” de öyle. Bu iki şarkı kadar “Yetmedi mi?” de albümün yavaş şarkılar kanadında etki yaratabilecek güçte.
Şayet 70’lerde yazılmış olsa kesinlikle Füsun Önal’ın söyleyeceği “Gelsin Öpsüm Kalbimi”, Güliz Ayla’nın pozitif ve enerjisi yüksek şarkıları arasında başköşeye yerleşebilir.
Albümün en zayıf halkası bir dolgu şarkısı gibi duran “Uyar Bana” olabilir. Buna karşın “Benim Adım Yalnızlık” albümünü şık bir şekilde kapatan, kalbe dokunan bir şarkı.
Bütünde son derece temiz; sözler, besteler ve düzenlemeler kadar Güliz Ayla’nın şarkıcılığı ile de ortalama pop çizgisinin çok üzerinde seyreden bir albüm bu. Başından sonuna kulağınız kirlenmeden dinleyebiliyorsunuz, evet. Ancak “Olmazsan Olmaz” gibi, “Bahsetmem Lazım” bir “hit” çıkar mı bu albümden, onu kestiremedim.
Bu arada Güliz Ayla’nın müzikal tavrındaki değişimine vurgu yapan yeni imajını ve özellikle albüm kapak fotoğrafını çok beğendiğimi de ifade etmeliyim. Ayla için bu “styling” çalışması Farnaz Salmani, Beyza Yaşar, Nuri Şekerci ve Gülüm Erzincan’dan oluşan ekip tarafından yapılmış. Albüm fotoğrafları Serhat Hayri tarafından çekilmiş. Kapak ve kartonet tasarımı ise Melek Boçoğlu imzası taşıyor.
Genç şarkıcıların hemen hepsinin, kıdemlilerin de büyük kısmının teklilerle ilerlediği bir dönemde her detayıyla profesyonel, bir bütünlük taşıyan, en önemlisi de dinleyiciye derme çatmalık hissi vermeyen bir albümle dinleyici karşısına çıkma cesaretinden dolayı Güliz Ayla’yı tebrik etmek gerekiyor.
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2018 sayısında yayımlanmıştır.) “Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok
adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
Dönemin en önemli müzik dergisi Hey, 12 Temmuz 1972 tarihli
sayısında “Boksör Babanın Şarkıcı Kızı” başlığıyla yaptığı haberin ilk
satırlarında o günlerde radyo ve televizyon programları sayesinde dikkatleri
üzerine çekmiş Muazzez Abacı’yı kendi ağzından bu cümlelerle tanıtmaktadır
okuyucularına.
(24 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Esin İris ilk albümü “Yine Mavi”yi 2014 yılında yayımlamıştı. Esin’in hayli dolu ve renkli müzikal geçmişinin doğal sonucu olarak türler arasında gezinen, tam yolunu bulamamış, biraz “ortaya karışık” bir albümdü o. Mesela çıkış şarkısı “Bu Gece”yi bir Aydilge şarkısı da sanabilirdiniz, bir Gökçe hatta Yıldız Tilbe şarkısı da.
Esin İris’in yeni teklisi “Bir Aşk Yok”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Sözleri Esin İris’e ait olan şarkının bestesinde İris’in yanı sıra Orhun Ozan ve Affan Özgür Aksüyek’in de imzası var. Düzenleme ise İskender Paydaş tarafından yapılmış.
Bir romantik komedi şarkısı “Bir Aşk Yok”. Ya da bir genç kız, genç kadın şarkısı. Şarkının klibi de bunun alını çiziyor zaten. Şarkı şu zamanların ruhunu tam da yerinden yakalamış, çok etkili ve dinleyen her beş kişiden dördünün hak vereceği, onay vereceği bir tek cümleye “bir aşk yok uğruna ölecek”e yaslanıyor. Nakaratta sadece bu cümlenin tekrar edilip durması boşuna değil; alt metin “fazla söze ne hacet” diyor besbelli. Olur mu? Neden olmasın? İlla laf kalabalığı şart değil.
Güzel, ferah bir melodi, güzel, oyuncaklı bir düzenleme, bu defa karakteristiğini çok daha açık gösterebilmiş bir Esin İris. Ben çok sevdim bu şarkıyı. Bakmayın dertli sözlerine, “bir aşk yok uğruna ölecek” diye tekrar edip dururken, bir anda “amaaan yoksa da yok ne yapayım yani?” diyebilirsiniz pekala. Öyle de iç açıcı bir tarafı var zira.
“Puslu Mavi” adlı ilk albümünü 2015 yılında yayımlamıştı Ozan Ünlü. “Pop-rock” kulvarında kendi yazdığı şarkılar ve İskender Paydaş desteğiyle dikkatleri üzerine çeken Ünlü, bu defa bir tekliyle çıktı karşımıza. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan teklide söz ve müziği Ozan Ünlü’ye ait “Ben Ölürsem” adlı şarkının iki farklı versiyonu yer alıyor. Düzenlemelerse İskender Paydaş ve Alişan Göksu imzası taşıyor.
Farklı ve etkili şarkılar yazabildiğini daha ilk albümünde göstermişti zaten Ozan Ünlü. Bu defa ise çıtayı biraz daha yükseltmiş ve hem melodik hem de sözel olarak çarpıcı bir tema yakalamış. Dile kolay bir melodik örgü ve daha ilk dinleyişte dinleyene dokunan sözlerle şarkı dinleyiciyi hemen yakalayan türden. Üzerine şarkıcı olarak da albümdekinden daha ileri gitmiş, bu defa şarkının içine nüfuz etmiş bir Ozan Ünlü eklendiğinde bütün taşlar yerine oturuyor.
Söylemeden geçemeyeceğim, ben şarkının Nihat Odabaşı tarafından çekilmiş klibini de ayrıca sevdim. Zira şarkının sözleri itibariyle çok provokatif bir klip çekmek de mümkünken, hikâyeyi doğru bir yerden anlatan, aydınlık bir klip çekmiş Odabaşı. O bıçak sırtı dengeyi sağlamış bir bakıma. “Ben öldüm” ya da “ben ölüyorum” ile “ben ölürsem” arasındaki farkı da net bir biçimde ortaya koymuş ayrıca.
Bu şarkı Ozan Ünlü’yü tek başına başka bir yere koymakla kalmayacak, yolunu da çok açacak. Söylemedi demeyin.
(23 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tıpkı Müge Yeşilkaya gibi Pelin Yılmaz da stüdyoda sesine teknik makyaj yapılmasına gerek kalmadan şarkı söyleyebilen, şarkıcılığını yıllar boyunca sahne üzerinde pişirip olgunlaştırmış bir şarkıcı. Hani hep “artık herkes şarkı söyleyebiliyor teknoloji sayesinde,” diyoruz ama bu arada gerçekten şarkı söyleyebilenleri de gözden kaçırıyor, sapla samanı ayırt edemiyoruz bazen.
2014 yılında “Bende Ne Varsa” adlı ilk albümü ile dinleyici karşısına çıkan Pelin Yılmaz’ın yeni teklisi “Bana Deli Diyorlar”, geçtiğimiz günlerde Arpej Yapım etiketiyle yayımlandı. Söz ve müziği Eflatun’a ait şarkının düzenlemesi İskender Paydaş tarafından yapılmış.
Eflatun da yakın dönemin bir başka “iyi şarkı” yazarı. Şarkılarının (en azından başkalarına verdiği şarkılarının) büyük çoğunluğunda hem müzikal doygunluk yerli yerinde hem de popüler bir şarkı olması için gereken kimi şablonlar, formüller. İkisini dengede tutmak hiç kolay değildir oysa.
Pelin Yılmaz – Eflatun işbirliği yine bir iyi şarkıcı-iyi şarkı kompozisyonu çıkarmış ortaya. Aslında İskender Paydaş’a çok da iş düşmemiş. Hatta şarkı daha akustik bir formda bile işlenebilir, belki daha da iyi olabilirmiş.
(25 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Milliyet Sanat dergisi için röportajda yaptığımızda bana açık yüreklilikle anlatmıştı Harun Kolçak. “Best Of” albüm projesini birkaç majör yapım firmasına götürdüğünü ve kendisine nazikçe kapının gösterildiğini. Sonra Umut Kuzey ve Özlem Demirbakan’ın yani Arpej Yapım’ın bu projeye nasıl talip olduğunu ve işi nasıl sahiplendiğini. O majör yapım firmaları şimdi pişman mıdır bilinmez ama Harun Kolçak’ın “Best Of” albüm projesi “Çeyrek Asır”ın şarkıları bugünlerde müzik listelerin üst sıralarında dolaşıyor. Harun Kolçak şarkılarını eskiden beri bilenler ve sevenler kadar, bir yeni nesil de Kolçak’ı yeniden keşfediyor bu aralar.
Bir “star” gibi yaşamadı hiç Harun Kolçak. Bir müzisyen gibi yaşadı. “Gir Kanıma” ile şöhreti yakaladığında zaten yıllardır müziğin içinde, sahnelerdeydi. Bu yüzden de ‘90’ların pop yıldızlarından birine dönüştüğünde bile bir pop yıldızı gibi davranmadı, kendini başka bir yere koymadı. Ne var ki piyasa, oyunu kuralına göre oynamayanlara karşı hiçbir zaman adil değildi. Ondandır ki 2006 ve 2012 çıkışlı son iki albümü yeterince ulaşamadı dinleyiciye. Bir de üzerine hastalığı geldi. Acaba Harun Kolçak “bitmiş” miydi artık? Bitmediğini, bitmeyeceğini, iyi şarkı, iyi müzik ve iyi müzisyenin her zaman yerini bulacağını “Çeyrek Asır”la dosta düşmana gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürülen “Çeyrek Asır” aslında sadece bir “Best Of” albüm olmanın ötesinde, aynı zamanda bir düetler albümü. İrem Derici, Bedük, Gökhan Türkmen, Tuğba Yurt, Yaşar, Kubat, Işın Karaca, Zara, Aşkın Nur Yengi, Alişan Göksu, Tan, Gülçin Ergül, Hakan Kahraman ve Umut Kuzey’den oluşan bir kadro, Harun Kolçak’a eşlik ediyor bu albümde.
Her biri bir şekilde hafızalarımıza yer etmiş, hayatlarımızın bir dönemine eşlik etmiş, daha da fazlası, sağlam müzikal yapıları ve sözleriyle “zamansız” sıfatını çoktan hak etmiş Harun Kolçak şarkıları ardı ardına sıralanıyor. Albüm, Kolçak’ın ilk “hit”i “Gir Kanıma” ile başlıyor ve “Gir Kanıma”nın da içinde olduğu ilk albüm “Beni Affet”ten bir başka “hit”, “Müptelayım Sana” ile kapanıyor. Tam 14 şarkı boyunca, bugünün popüler sesleri eşliğinde tadına doyulmaz bir ‘90’lar yolculuğuna çıkıyoruz.
Zira seçilen şarkıların biri (2006 tarihli “Ağlat Beni”) hariç tamamı Kolçak’ın 1990-2000 yılları arası döneminden şarkılar. İlk dört albümün yanı sıra Bendeniz – Harun Kolçak ortak teklisinden “Elimde Değil” ile Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümünde yer alan ve Harun Kolçak’ın ilk albümünden bir yıl kadar önce yayımlanan “Bile Bile” de var bu albümde. Birer Harun Kolçak bestesi olan “Deli Et Beni” ve “Korkuyorum” ilk olarak Emel tarafından seslendirilmişti. “Deli Et Beni”yi yakın zamanda “rock” versiyonuyla ilk kez kendisi de seslendirmişti Harun. “Korkuyorum”u ise 1995 çıkışlı albümünde söylemişti.
Bir kere şarkılar çok iyi seçilmiş, şarkı ve şarkıcı eşleşmeleri çok doğru yapılmış ki bu tür albümlerde en büyük handikap budur biliyorsunuz. Gökhan Türkmen, Yaşar, Tuğba Yurt ve Gülçin Ergül düetleri benim albümdeki favorilerim oldu. Bedük’ün farklı düzenlemesi, İrem Derici’nin “Gir Kanıma”ya kattığı ekstra enerji, Tan’ın alaturka nağmelerle süslediği “Gitme Seviyorum”un bu hali de albümün güzel renkleri arasında. Keşke Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ı zaten yıllardır bildiğimiz ve dinlediğimiz bir düetle değil de başka bir şarkı ile dinleseydik diye düşünmedim değil. Ama bu düet bu şekilde bir klasik oldu, ona da kabul.
Harun Kolçak’ın yıllardır birçok albümünde birlikte çalıştığı İskender Paydaş, şarkıları bugüne güncellerken çok da orijinal akışlarının dışına çıkmamış. Umut Kuzey düetiyle “rock” tınılar kazanmış “Müptelayım Sana” ve Bedük’ün kendi düzenlediği “Sensiz Olmam” dışında şarkıların orijinal hallerini bilen ve sevenler için şaşırtıcı bir sürpriz yok bu albümde ki bence bu doz da gayet yerinde olmuş.
Müziğin müzik, şarkı sözünün sözün şarkı sözü olduğu zamanlara ait şarkılar bunlar. İçi dolu şarkılar yani. Bu aralar çok ama çok ihtiyaç duyduğumuz türden. Albümün gördüğü ilgi en çok da bununla kaim olsa gerek. Hem bir şarkıcı hem de bir besteci olarak Harun Kolçak’ın ne kadar kıymetli olduğunu da bir kez daha hatırlatıyor bize. Umarım bunun arkası yeni şarkılarla dolu yeni albümlerle gelir.
(10 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eski şarkıları boşuna özlemiyoruz. Bırakın melodisini, sözünü, düzenlemesini, icrasını bir yana, en çok duygusu, hikâyesi, yaşanmışlıkları eksik şarkılar sardı dört bir yanımızı nicedir. Bu yoklukta ister istemez geriye dönüp bakmak, geçmişten duygu, hikâye, yaşanmışlık devşirmek kaçınılmaz oluyor. Her şeyden evvel, o şarkıların anlattığı gibi yaşamıyoruz artık ama ya o vakitler yaşadıklarımızı kâr sayıyor ya da öyle yaşayabilmeyi, hissedebilmeyi hayal ediyoruz.
Erol Evgin şarkıları tam da bu yüzden can simidimiz oldu yıllar yılı. Hep iyi geldi, hep mutlu etti, duygulandırdı; nezaketli, zarif, ince, temiz ve masum aşkları, hayatları anımsattı, yaşattı, bazen de özletti. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem ama ben de çok geç fark ettim ki kahırlı, isyankâr, nefret eden, lanet okuyan ve dahi o beylik tabiriyle “atarlı – giderli” bir tane bile şarkısı yok Erol Evgin’in. Hiç yakıştıramamış kendine belli ki ve hiç söylememiş.
Müzikte 40 yılı geride bırakmış, ama bu 40 yıl boyunca bulunduğu yerden bir basamak bile aşağı inmeyerek hem müzikal duruşunu hem de saygınlığını hiç yitirmemiş Erol Evgin, 2016 yılı Mayıs ayında eski şarkılarını yeni düzenlemeler ve düetlerle seslendirdiği bir albümle çıktı karşımıza. Erol Evgin Prodüksiyon ve EMI işbirliği ile yayımlanan bu albüm, “Altın Düetler” ismiyle yayımlandı.
Bugünlerde plak formatıyla da piyasaya sürülen bu arşivlik albümde 10 unutulmaz Erol Evgin şarkısında Evgin’e, sahiden “altın” tanımlamasının karşılığını veren bir kadro eşlik ediyor: Hande Yener, Sıla, Emel Sayın, Sezen Aksu, Candan Erçetin, Aşkın Nur Yengi, Nükhet Duru, Zuhal Olcay, Şevval Sam ve Göksel.
Bir dönem birlikte de çalıştığı, onun kuşağından sayılabilecek isimlerin yanı sıra, o ve onun kuşağının açtığı yoldan yürüyerek bugünün yıldızları haline gelmiş kadın solistlerden kurulu bu kadro, bu değerli şarkılara başka bir değer katıyor bu defa.
Albümün bütün düzenlemeleri İskender Paydaş tarafından yapılmış. Paydaş, şarkıları Evgin’in de isteği ve tercihiyle, orijinal düzenlemelerinin ışığında bugüne güncellemiş. Doğrusu ben orijinal düzenlemelerdeki incelikleri, o müzikal tadı yeniden duyunca çok mutlu oldum. Zira Evgin şarkıları pek çok kez kendisi de dâhil olmak üzere pek çok kişi tarafından yeniden seslendirildi bunca yıldır ama hiç bu tadı vermedi bugüne dek.
Yaylı kompozisyonları, kontrşanlar, vokaller, hatta ‘70’lere mahsus o muzır elektronik sesler bile yerli yerinde olunca, şarkıların ilk hallerine tutulmuş benim gibiler bile yadırgamıyor dinlerken. Tek fark, epeyce de zor bir iş olan kadın-erkek düetlerinde ortak tonu yakalayabilmek maksadıyla kimi şarkılarda alışageldiğimiz tonundan başka bir tonda şarkı söyleyen bir Erol Evgin duymak. Ne hoş ki bu da bir eksiye değil artıya dönüşmüş ve Evgin’in yorumculuğu daha ön fazla plana çıkmış.
Albümü daha piyasaya çıkmadan dinlediğimde beni ilk çarpan hiç kuşkusuz Sıla ve Erol Evgin düeti “Ateşle Oynama” oldu. ‘90’ların o klavye ağırlıklı “sound” anlayışında orijinal versiyonu pek zayıf kalmış, daha sonra şöyle oturaklı bir “cover”ı yapılamamış bu şarkı, bu albümle adeta yeniden doğmuş.
Evgin’in bir başka ‘90’lar “hit”i olan “Ben İmkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım” da aynı şekilde yeniden keşfedilebilecek şarkılardan biri olmuş. “İşte Öyle Bir Şey” de Emel Sayın’ın, “Bir de Sana Sor”da Nükhet Duru’nun seslerini duymak da bu seslere yıllarca hayran kalmışlar için kocaman bir hediye gibi. Zira Erol Evgin özellikle Nükhet Duru ile yıllarca ortak sahne programları, şovları yatı ama birlikte kaydedilmiş ve yayımlanmış bir tek şarkıları bile yoktu.
Artık belki de bir parça sıkıldığımızı zannettiğimiz “Hep Böyle Kal” gibi, “Söyle Canım” gibi yıllardır çok söylenmiş, çok çalınmış Erol Evgin şarkılarını sanki ilk defa duyuyormuş gibi dinleyebilmenin keyfi de cabası.
Uzun zamandır çok sayıda saygı albümü, düet albüm, geçmişe dönük proje yapılıyor ama bu kadar “a plus” bir iş hiç yapılamadı. Belki bir tek Bülent Ortaçgil saygı albümünü bu genellemenin dışında tutabiliriz. Bunda Evgin’in titizliğinin ve özeninin payı çok büyük elbette. Bu albüm sürecinde, şarkıların ve şarkıcıların bir araya getirilmesinde nasıl kılı kırk yardığını, düet yapacak solistlerin kayıtlarına her defasında mutlaka katılacak kadar işine saygı gösterdiğini ben biliyorum.
Yaşar Saraçoğlu’nun fotoğrafları ile süslü, Fatih Özden imzası taşıyan kartonet tasarımı da hem Erol Evgin hem de “Altın Düetler” isimlerini taşıyabilecek kadar şık ve özenli.
Arşivlerin başköşesine konulmalık, kıymetli ve özel bir albüm bu. Ben şahsen bu albümün plağını arşivimdeki eski Erol Evgin plaklarının yanına sevinç ve mutlulukla koyacağım.
(Milliyet Sanat dergisi Haziran 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
“O münferit benimdir, haksız da değilimdir…”
“Cemali sözüyle, hissi celaliyle…”
“Göster hadisene sual ettim, maharetini aşk hayal ettim…”
Hayır, dersimiz Divan şiiri değil; yukarıdaki cümleler de Nedim’den, Nefi’den ya da Nabi’den mısralar değil. Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan en yeni Sıla albümünün şarkı sözlerinden alıntılar bunlar.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Birileri sanırım Gülçin Ergül’e “Seni 2000’li yılların ortasına geri ışınlayacağız ve Eurovision’da Türkiye’yi temsil edeceksin; ona göre şarkını da, kostümünü de, dansını da hazırla,” demiş. O da buna inanmış. Yoksa Gülçin Ergül’ün yeni teklisi “Harabeyim”i ve şarkının klibini başka türlü açıklamanın mümkünü yok.
“Harabeyim”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide, söz ve müziği Gülçin Ergül’e ait şarkının üç farklı versiyonu yer alıyor. Düzenlemesini İskender Paydaş’ın yaptığı orijinal versiyon ve “Radio Edit” versiyonunun yanı sıra, bir de Erdinç Erdoğdu tarafından yapılmış bir “remix” versiyon var.
Gülçin Ergül güçlü bir ses, Türkçe şarkılarda gırtlağını İngilizce şarkı söylermiş gibi kullanmasını bir kenara koyarsak fena bir şarkıcı da değil. Şahane dans ediyor, ona da kabul. Hepsi ile yollarını kavgalı gürültülü ayırdıktan sonra biraz hırslandı da haliyle, onu da anlarım. Nitekim gruptan ayrıldıktan sonra yaptığı “Bir Tanecik Aşkım” adlı mini-albüm hiç de fena değildi. Kaldı ki böyle Batılı formda dans edip, şarkı söyleyebilen çok fazla kadın popçumuz yok.
Basın bülteninde yer alan “gözleri esir eden çarpıcı dans performansı”, “3 görkemli kostüm” ve Svarovski taşlar kullanarak yaptığı sıra dışı makyaj” gibi cümlelerden de anlaşıldığı üzere ortada büyükçe bir iddia var. Nitekim klibi izlemeye başladığınız anda da o iddianın içine düşüyorsunuz. “Ben çok ama çok iyi dans ederim” görüntülerinden sersemliyor, ne dinlediğinizi anlayamaz hale geliyorsunuz. İyi hoş da, bu kostümler, bu dans figürleri, bu şarkı filan bayağı demode değil mi? Tam Eurovision’luk ama 2005-2006 yılları için filan. Ben mi yanılıyorum yoksa; 2016 yılında değil miyiz?
(22 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Keşke Nilüfer ve Kayahan bu kadar yıl birbirlerine kırgın olmasaydı da biz o yıllar boyunca Nilüfer’den yeni Kayahan şarkıları dinleyebilseydik diye az ah çekmedik Kayahan’ın ölümünden sonra. İnsana mahsus haller bunlar. Kırgınlıklar, kızgınlıklar, hırslar, öfkeler, derken kavgalar gürültüler… Nitekim bir süredir de keşke İpek Açar ve Kayahan’ın kızı Beste arasındaki o malum mesele yaşanmasaydı da Kayahan’ın adını sadece şarkılarıyla anabilseydik diye ah çekiyoruz. Kim haklı kim haksız bilemem. Bildiğim tek şey her ikisinin de Kayahan’ı çok sevdiği (biri kaç yıllık eşi, diğeri kızı sonuçta) ve Kayahan’ın da hayattayken her ikisine de çok değer verdiği, gözünün bebeği gibi koruyup kolladığı.
Kayahan’la röportaj yapmaya gittiğimde İpek Açar için bir albüm hazırlığında olduklarını, hatta bir dolu sıfır kilometre Kayahan şarkısının hazır olduğunu öğrenmiş, hatta şarkılardan birini de oracıkta dinlemiştim. Bu albüme çok önem veriyordu Kayahan, çünkü hazin sonun yaklaştığının elbette farkındaydı ve ölümünden sonra karısının ve küçük kızının kendi ayakları üzerinde durabilmesi için zemin hazırlıyordu. Ömrü vefa etmedi o albümün çıktığını görmeye. Ölümünün üzerinden on bir ay geçti ve İpek Açar, o albümde yer alacak bir Kayahan şarkısını, yanına bir de kendisinin Kayahan için yazdığı şarkıyı da ekleyip bir tekli olarak yayımladı.
Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan tekli, “Sevgiliye” adını taşıyor. Ancak klip tekliyle aynı adı taşıyan şarkıya değil, teklideki ikinci şarkı olan “Afet Oldu Hasretin”e çekildi. Zira “Afet Oldu Hasretin”, İpek Açar’ın Kayahan’a ithafen yazdığı bir şarkı. Hüzünlü bir veda şarkısı bu… Daha ilk dinleyişte gözümün önünde Kayahan’ın son konserinde sahneyi terk etmeden önce dinleyicilere dönüp “Bana hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye sorması geldi. Çünkü o gün ona “Helal olsun,” diyerek cevap veren izleyicinin canı gönülden haykırışı, İpek Açar’ın bu şarkısında “Benden yana hakkım helal sana,” cümlesine dönüşmüş. Yıllarınızı birlikte geçirdiğiniz birinin ardından bundan daha yürek yakıcı ne söylenebilir bilmiyorum.
Şarkının hikâyesini bir yana bırakırsak tipik bir Kayahan şarkısı dinliyoruz aslında. Her kelimesi, her notasıyla… Geniş bir ses aralığında dolaşan, bildik kalıpların dışında seyreden, çok katmanlı, oyuncaklı, söylemesi zor bir beste bu. “Söz – Müzik: İpek Açar” yazmasa kartonette, pekala “Kayahan yazmış bu şarkıyı” diyebilirdim.
İpek Açar bu şarkıda bugüne dek duyduğumuz en iyi şarkıcılık performansını gösteriyor. Kusurlarıyla da böyle bu çünkü içtenliği kapatıyor kusurlarını. Kayahan’ın şarkı söylerken duyduğumuz vurguları, özellikle şarkıların yüksek kısımlarındaki sertliği filan tamamen İpek Açar’a sirayet etmiş. Bu da çok doğal belki... Bunca yılın beraberliği var. İpek Açar’ın kendisinin de söylediği gibi, onun sadece kocası değil, aynı zamanda hocası idi Kayahan yıllar boyu. Fakat yine de bir kadın sesinde bu kadar sert vurgular kulağı yormuyor değil ki aynı durum teklideki diğer şarkıda da söz konusu.
Kayahan’ın son yıllarında artık eskisi kadar vurucu şarkılar yazamadığı söylenirdi. Belki de artık bizim kulaklarımız bu denli fazla melodi yükünü, söz yükünü kaldıramaz hale gelmişti, kim bilir? Nitekim söz ve müziği Kayahan’a ait olan ve sıfır kilometre Kayahan şarkılarından biri olan “Sevgiliye”, ‘80’lerde her birini ayrı ayrı ezber ettiğimiz Kayahan şarkılarından ne bir eksik ne bir fazla.
İpek Açar, Kayahan hayattayken de hiçbir zaman pop yıldızlığına oynamamıştı, bundan sonra da oynayacağını sanmıyorum. Tam tersine, Kayahan’ın hastalığı süresince ve ölümünden bu yana yaşadıkları ve de şu an içinde bulunduğu konum nedeniyle yaşından çok daha olgun biri gibi davranmak, yaşamak hatta giyinmek durumunda. O da öyle yapıyor zaten. Yaşadığı sürece Kayahan isminin gölgesi hep üzerinde olacak ve o, biraz da bu gerçek nedeniyle Kayahan şarkılarının sesi olmaya devam edecek gibi görünüyor. Dinleyicinin bu durumu ne kadar kabulleneceğini ise kuşkusuz zaman gösterecek.
İskender Paydaş’ın o çok alışageldiğimiz Kayahan stili düzenlemeleriyle bu her iki şarkı da Kayahan’ı tam da ölüm yıldönümünün yaklaştığı bugünlerde yad etmek için bir vesile olsun. Onu şarkılarla yad edelim biz yine. Onun ölümünden de bir kez daha dersini aldığımız üzere, dünya meseleleri dünyada var olduğumuz sürece önemli çünkü. Sonra insanlar geçip gidiyor, meseleler bitiyor ama şarkılar baki kalıyor.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.