TRT Arşiv YouTube kanalı ülkenin görsel hafızasına çakılı
kalmış eski görüntüleri birer birer gün ışığına çıkarıyor. Geçtiğimiz günlerde kanalda
yayınlanan “Heyamola”yı görünce yazmadan edemedim. “Heyamola” Eurovision Şarkı Yarışması
Türkiye tarihinin en büyük fiyaskolarından birinin tam ortasında duran bir şarkıdır
zira, bilenler bilir.
İzmir’de Rezzan Birol adıyla orkestra şarkıcılığı yaparken Ali
Kocatepe tarafından keşfedildi. Tıpkı filmlerdeki gibiydi her şey. Önce adını
değiştirdiler. O artık Aylin Urgal’dı. Sonra ilk 45’liği “Paran Pulun Senin
Olsun / Nerelerdeydin?” piyasaya çıktı. Takvimler 1975 yılını gösteriyordu ve özellikle
45’liğin B yüzündeki şarkı ile Aylin Urgal, adını tüm ülkeye duyurmuştu.
Farklı bir ses rengi vardı ve sağlam bir şarkıcıydı. Ali
Kocatepe gibi usta bir prodüktörle yola çıkmış olması ise büyük bir avantajdı.
Nitekim 1976 yılında “Sen Yarattın Beni / Nedir Bu Halin?” 45’liği ve “Sen
Yarattın Beni” 33’lüğü ile ilk plaktaki başarısını perçinlemişti. Bir yıldızdı
artık. Sevilen ve beğenilen bir yıldız.
Son 45’liği “Sevgili Dostum / Sakın Ağlama Ardından” 1978
yılında yayımlandı. Ali Kocatepe’den ayrılmış, Ronnex Plak’la anlaşmıştı ve bu
yeni 45’likteki şarkılar Selami Şahin imzası taşıyordu. Düzenlemeler ise Norayr Demirci tarafından yapılmıştı.
Sonrasında bir daha plak yapmadı. 1979 yılında İkiz bebek
sahibi olmuş, bir süre müzikten uzaklaştıktan sonra tekrar sahneye çıkmaya başlamıştı.
Bu dönemde eşiyle gel gitli ilişkisi onu intihar teşebbüsüne kadar
sürükleyecek, özel hayatındaki sıkıntılar kariyerini de etkileyecekti. 1985
yılında Ankara’da bir gece kulübünde çalışıyordu. Programını bitirdiği 29 Nisan
günü İstanbul’a dönmek için bindiği otobüs Bolu Dağı’nda uçuruma yuvarlandı. Kazada
hayatını kaybeden 21 kişiden biri de Aylin Urgal’dı.
Aylin Urgal’ın ölümünden sonra “Sakın Ağlama Ardından”
şarkısı bir müddet onun anısına çalındı, söylendi. Plağa kaydedilmiş şarkısı
adeta bir vasiyet olmuştu. O günleri yaşayanlar ve onu tanıyanlar için bu şarkı
artık nerede, ne zaman çalınsa Aylin Urgal’ı hatırlatacaktı.
Aşağıdaki video TRT tarafından yapılmış bir çekim. Şarkının
plak versiyonu ise Fono Müzik tarafından bir süre önce dijital platformlara
yüklenmişti. İkisini arka arkaya dinlediğinizde aradaki fark çok net gözüküyor.
Plak versiyonunda tamamen kendi gibi söyleyen Aylin Urgal, TRT versiyonunda bu
defa son derece edepli, gırtlak nağmesi yapmadan, dümdüz söylüyor. Bilenler
bilir, şayet şarkıcı azıcık nağme yaparsa şarkı denetimden geçmez, radyo ve
televizyonlarda yayınlanmazdı. Belli ki Aylin Urgal da plak versiyonu denetimden
geçmeyince şarkıyı TRT için böyle seslendirmiş, hatta bir cümlesini de
değiştirmiş.
Şimdilerde de envayı çeşit tuhaflıklar oluyor müzik dünyasında; o
zamanlar da böyle şeyler olurdu işte. Buna benzer örnekler çoktur o yıllarda. Bugün
1978 yılına giderken hem bu mevzudan bahsetmek hem de Aylin Urgal’ı anmak
istedim. Ruhu şâd olsun.
İlk 45’liğini 1972 yılında yapmıştı ama onu tüm ülkeye
tanıştıran plak 1974 yılında piyasaya çıkan “Şiribim Şiribom / Ve Bir Gün Sen”
45’liği. Yurdaer Doğulu Orkestrası solistliği ile geçen ilk yıllarından sonra
Ali Kocatepe gibi bir prodüktör ve şarkı yazarı ile çalışması onun yeteneğini
kısa zamanda parlatmasını sağladı. ‘70’lerin ikinci yarısında Gökben artık bir
stardı.
“Aşk Dediğin Laftır” ilk olarak 1975 yılında 1 Numara Plakçılık etiketiyle 45’lik olarak
yayımlandı ve plağın B yüzünde yer almasına rağmen büyük bir “hit” oldu. Bir
yıl sonra piyasaya çıkacak ilk Gökben 33’lüğüne de bu şarkının adı verilecekti
bu yüzden. “Aşk Dediğin Laftır”, yabancı bir şarkının üzerine Ali Kocatepe ve
Hıncal Uluç’un birlikte yazdığı Türkçe sözlerle oluşturulmuş bir şarkıydı ve
düzenlemesi Hurşid Yenigün tarafından yapılmıştı.
Gazinoların solist altı kadrolarında çalışan, hatta o
dönemde Ajda Pekkan’ın en büyük rakibi olarak gösterilen, birbiri ardına
yayımlanan plaklarıyla da adından sıklıkla söz ettiren Gökben, 1992 yılında
piyasaya çıkan son albümü “Aşka Çeyrek Var” sonrasında müzik dünyasından uzaklaştı.
Hâlâ zaman zaman özel gecelerde sahneye çıksa da artık aktif olarak müziğin
içinde değil.
Besteci, söz yazarı, şarkıcı, prodüktör, gazeteci, yazar, radyo
programcısı ve spiker… On parmağında on marifet Ali Kocatepe bu ülkede yaşayan
herkesin hayatına şu veya bu şekilde dokunmuştur muhakkak. Ama galiba en çok da
yazdığı şarkılarla, Türk pop müziğine kattıklarıyla…
Özellikle Sabahattin Ali dizeleri onun notalarında unutulmaz
şarkılara dönüşmüş, yıllarca dilimizden düşmemiştir. Kürk Mantolu Madonnalar,
Kuyucaklı Yusuflar filan bu kadar popüler değilken daha, Melankoli, Ben Sana
Vurgunum, Çakır, Dağlar Dağlar, Çocuklar Gibi dolaşıyordu dilimizde. Hepsi
Sabahattin Ali şiiriydi. Hepsi Ali Kocatepe bestesiydi.
Bu iki kıymetli adamın da doğum günü bugün. 25 Şubat. Bu
vesileyle Ali Kocatepe’nin bundan tam 30 yıl önce yayımlanmış bir albümünü
hatırlayalım istedim. “Şarkılarda Sabahattin Ali”, 1989 yılında yayımlanmış bir
albümdü. Bir tek şairin şiirlerinden bestelenmiş şarkılar barındıran çok fazla
albüm yapılmadı memlekette. Bu albüm o yüzden önemlidir. Al Kocatepe bu albümde
kendi bestelerinin yanı sıra Sabahattin Ali şiirlerinden bestelenmiş ama bestecilere
ait “Aldırma Gönül”, “Leylim Ley” gibi şarkıları da seslendirir. Nükhet Duru ve
Aysun Kocatepe ise albümün konuk sanatçılarıdır.
Bu albüm tam plakların yavaş yavaş bittiği, kasetlerin
yaygınlaştığı ama CD’lerin yeni yeni çıkmaya başladığı ara dönemde çıkmış ve sadece
kaset formatında piyasaya sürülmüştü. O yüzden yakın zamana kadar pek
hatırlanmıyordu. Neyse ki artık dijital platformlarda bulmak mümkün.
İlk kez Sezen Aksu tarafından 1985 yılında seslendirilen “Dağlar
Dağlar” bu albümde bestecisinin sesiyle çıkmıştı karşımıza. Düzenleme Özkan
Turgay tarafından yapılmış, albümse 1 Numara Plakçılık etiketiyle
yayımlanmıştı.
İyi ki doğdunuz Ali Kocatepe. İyi ki yaşadınız Sabahattin
Ali.
(18 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
1993 yılında Ali Kocatepe, 10 yıl aradan sonra yeniden Nükhet Duru’nun yapımcısı olmak üzere kolları sıvar. 1977-1979 yılları arasında yayımlanmış ilk dört Nükhet Duru albümün yapımcısıdır Kocatepe. Ama daha da önemlisi “Melankoli”, “Ben Sana Vurgunum”, “Çakır”, “Benimsin Diyemediğim” gibi her biri birer klasik olacak Nükhet Duru şarkılarının da bestecisidir aynı zamanda. İkili 1983 yılında bir kez daha bir araya geldiklerinde ortaya çıkan iş bu defa bir 45’liktir. Yine Ali Kocatepe’nin sahibi olduğu 1 Numara Plakçılık etiketiyle yayımlanan bu “dev 45’lik”te yine Ali Kocatepe’nin iki bestesi vardır.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra ise bu defa ilk kez Sezen Aksu’nun prodüktörlüğünde bir albüm için hazırlıklara başlayan Nükhet Duru’nun yapımcısı yine Ali Kocatepe’dir. Sezen Aksu o günlerde Kocatepe’ye Nazım Hikmet’in bir şiirini bestelemesini önerir. Başta Sabahattin Ali olmak üzere nice şairin şiirini bestelemiş Kocatepe için bile zor bir şiirdir “Günler” çünkü içinde “geberiyorum” gibi bir şarkıda pek de sevimli durmayacak bir kelime vardır. Buna karşın Kocatepe, şiiri çok ustalıklı bir biçimde bir şarkıya dönüştürmeyi başarmakta zorlanmaz. Üstelik şarkının adı da “Geberiyorum” olur.
Bu şarkı Nükhet Duru’nun 1994 yılı Şubat ayında yayımlanan ve kendi adını taşıyan albümünde dinleyici karşısına çıkar. 2006 yılında Ali Kocatepe şarkılarını farklı şarkıcılar tarafından seslendirdiği ve bir nevi saygı albümü sayılabilecek “41 Kere Maşallah” adlı albümde aynı şarkıyı bu defa Ferhat Göçer seslendirir. 2015’de ise aynı şarkı Ahmet Aslan’ın “Na-Mükemmel” albümünde yer alır.
Şarkının hikâyesini anlatmak zorundaydım zira Athena’nın bugünlerde yeniden seslendirdiği bu şarkı alelade bir “cover” değil. Kıymetli bir şiirden bestelenmiş kıymetli bir şarkıyı kıymetli bildiğimiz bir gruptan dinliyoruz nihayetinde. “Geberiyorum”un Athena düzenlemesinin yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Epeyce konuşulan “Ses Etme” video klibinden ve aynı şarkının 7 farklı versiyonunun bulunduğu tekliden sonra Athena’nın bu şarkıyla karşımıza çıkması belli ki tesadüf değil. Bir karşı duruş gösterme, bir çomak sokma (neye karşı duruş, neye çomak sokma orası karışık olsa da) durumu söz konusu, amenna. Gelin görün ki Athena’nın “Geberiyorum”a bu anlamda fazladan bir şey kattığını söyleyebilmek zor.
Şarkının ilk versiyonundaki senfonik hâl, şiirdeki hüznü ve isyanı ve umutsuzluğu ve umudu yansıtma (ya da katlama) biçiminin yanından bile geçtiği söylenemez. Ne şarkının düzenlemesinde ne de Gökhan’ın söyleyiş biçiminde “geberen” birinin sesini duymak mümkün. Athena’nın herhangi bir şarkısı için bile fazla romantik ve sade suya tirit bir tavır bu. Bu doğru şarkı - doğru grup eşleşmesinden bu yanlış sonuç nasıl ve neden çıkmış onu bilmiyorum ama benim size tavsiyem bu şarkıyı ilk haliyle, Sadun Ersönmez’in düzenlemesiyle Nükhet Duru’dan dinlemenizdir. Tüyleriniz diken diken olmazsa para yok.
(50. SANAT YILI KONSERİ HARBİYE AÇIK HAVA 20 AĞUSTOS 2014)
Bir ömre tanık olmak çok acayip bir şey... Herkes kendi hayatını yaşıyor evet. Ve çoğunlukla evlerimizin, işyerlerimizin ve dahi kendi çevremizin, eşimizin, dostumuzun, ahbabımızın dört duvarı arasında saklı kalıyor hayatlarımız. Ama bazıları için hiç de öyle olmuyor. Onların hayatları gözlerimizin önünden ve hatta bizim hayatlarımızın da içinden geçiyor. Öyle yaşıyorlar. Tanışmadan biliyoruz mesela kaç yılında, nerede doğdular, ne zaman evlendiler, ne zaman çocuk sahibi oldular, ne zaman mutlu ne zaman dertli, ne zaman âşık oldular, ne beraberlikler, ne ayrılıklar, ne kayıplar, ne kazançlar yaşadılar. Genellikle ürettiklerinde, biz sıradan insanlara dinlememiz, okumamız, izlememiz için sunduklarında saklı olur bu detaylar. Daha doğrusu, bazen saklar, bazen de açık ederler. Bir yandan da tanınan ve sevilen insanların peşini bırakmayan kameraların, kalemlerin gösterdiklerinden, yazdıklarından biliriz. Öyle ya da böyle tanığı oluruz yani ömürlerinin. Ve gerçekten de, bir ömre tanık olmak acayip bir şeydir.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.