Birkaç saat evvel yağmur yağmış ama İstanbul’un nemini arttırmaktan başka bir işe yaramamış. Bahçe ıslak, mecburen içeride oturacağız. Cansu bize kahve yaparken Ersay anlatmaya başlıyor. “Dur, anlatma, kayıt cihazını açayım,” diyene kadar albümünün hikâyesini dinliyorum bile. Öyle tezcanlı, heyecanlı… Söylemiş miydim? Hiperaktiftir Ersay. Aaevet!
(2 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir gazete röportajında “Miş Miş”in getirdiği başarının, aldığı yüksek tıklanma sayısının baş dönmesiyle bir süreliğine de olsa daha çok tıklanma hırsına kapıldığını anlatmış Simge. Sonrasında aslolanın tıklanma olmadığının ayırdına varmış ve hırsını bir kenara koyup müziğine odaklanmış. Bunu da itiraf ediyor.
Simge’nin yeni albümü “Ben Bazen”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 2011’de altı şarkılık bir mini albümle vokalistlik macerasını geride bırakıp solistliğe terfi etmişti Simge. 2014’den bu yana ise altı tekli yayımladı. Görünür bir biçimde tırnaklarıyla kazıyarak, çalışarak, emek vererek, her defasında üzerine bir şeyler koyarak geldi bu albüme kadar. Kabul etmeli ki bu bir başarı hikâyesidir.
Bu başarının en güçlü ayağı hiç kuşkusuz müzisyen Ozan Bayraşa idi Simge için. Pop müzikte bir ekip olmanın sayısız kere kanıtlanmış başarı garantisi Simge ve Ozan ikilisinde kendini gösterdi bu kez de. Şunu söylemeliyim ki Simge’nin kuşağında ve hatta ondan sonra bu işe başlamışlar arasında da ses rengi ve şarkıcılık tekniği ile Simge’den daha fazla ön plana çıkabilecekler yok değildi. Hâlâ da var. İşte o noktada her zaman söylediğim şey; doğru kariyer planlaması, zekâ, çalışkanlık gibi faktörler devreye giriyor.
“Ben Bazen” tam da bu bahsettiğim ekip çalışmasının bir ürünü. 12 şarkı ve 2 farklı versiyonun yer aldığı albümün belkemiğini Simge ve Ozan Bayraşa’nın yanı sıra Ersay Üner, Alper Narman ve Onurr oluşturuyor. Künyedeki hiç de yabana atılmayacak diğer isimler ise bu ekibin kurduğu müzikal dünyayı tamamlıyor.
Bu dünyanın tekdüze dönmediğini, farklı iklimler barındırdığını da söylemek lazım. Zira albümün ana matematiği bu mantık üzerine kurulmuş. Bugünün genç işi müziği, ritim ve armoni anlayışı ana eksen alınır ve yer yer Türkiye sınırları dışına da göz kırpılırken, melodik yapısı, sözleri ve düzenlemesiyle bize has popüler müziğin klişelerinden de vazgeçilmemiş şarkılar var albümde.
Bunun en belirgin örneklerinden biri albümün ikinci sırasında yer alan “Pes Etme” olabilir mesela. Şarkının sözlerini tek başına okuduğunuzda “cennetten dünyaya”, “aşk yolunda”, “iyi günde kötü günde” gibi beylik laflar doğrudan doğruya “Simge de mi düğün şarkısı yapmış yoksa?” sorusunu sorduruyor. Ne ki şarkıyı dinlediğinizde bambaşka bir şey duyuyorsunuz. Sözleri Alper Narman’a ait bu şarkının bestesi Ozan Bayraşa, Simge ve Ersay Üner ortaklığıyla yapılmış, düzenleme ise Ozan Bayraşa’nın elinden çıkmış.
Albümün açılışında yer alan ve hem isim hem de ilk klip şarkısı olarak seçilen “Ben Bazen”i çıkış için seçmek, doğrusu bu ya riskli bir karar olmuş. Zira bir “kaçış şarkısı” olarak adlandırılabilecek ve aslında zaman zaman hepimizin hissettiği duygulara tercüman olan bu Ersay Üner bestesinin içinde ne en ufak bir alaturka nağme var ne de sözlerinde iyi kötü bir aşk hikâyesi. Bu minvalde tutmuş şarkı pek azdır. Simge zoru deneyerek başlamak istemiş bu albüme ki bence mahsuru yok zira Ersay Üner’in besteci, Ozan Bayraşa’nın aranjör ve de Simge’nin solist olarak parıl parıl parladığı bu şarkı, belki ilk bakışta ticari değil ama albümün bence en iyi şarkılarından biri.
Söz ve müziği Mutitap’tan tanıdığımız Selim Siyami Sümer’e ait olan ve düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılan “Ram Ta Tam”, albümün yukarıda bahsettiğim “Türkiye sınırları dışına göz kırpan” şarkılarından biri. Söz ve müziğin birbirini çok doğru tamamladığı bu şarkıda Simge diksiyonunu bozmadan da “genç işi” şarkı söylenebileceğini gösteriyor.
Sıradaki şarkı daha önce tekli olarak yayımlanan ve beklenmedik bir “hit”e dönüşen “Üzülmedin mi?” Ozan Bayraşa’nın düzenlemesiyle Ersay Üner’in bu bestesi ileride Türk popunun 2010’lu yıllarından hatırlanacak şarkılardan biri olacak; orası şimdiden garanti. Zira yayımlanmasının üzerinden aylar geçmiş, bu aylar süresince de her yerde karşımıza çıkmış olsa bile yine kendini dinletiyor. Ama işin daha güzel tarafı bu şarkının ilk kez bu albümde karşımıza çıkan akustik versiyonu. Albümün sondan bir önceki sırasına yerleştiren o versiyon şarkıyı bana bir kere daha sevdirdi desem abartmış olmam. “Mix”de yaylılar bir parça daha ön planda olsa, ‘80’li yıllardan birinde, bir Onno Tunç – Sezen Aksu şarkısı dinlediği hissine kapılmamak işten değilmiş (özellikle de ritim kompozisyonu nedeniyle.)
Albüm beşinci şarkıya geldiğinde dümeni bir parça ‘90’lara kırıyor. Sıradaki iki şarkı, melodi ve söz zenginliğinin önemli ve değerli olduğu o yıllardan çıkıp gelmiş gibi. Ve dahi Sezen Aksu prodüksiyonu albümlerden çıkıp gelmiş gibi.
Alper Narman ve Onurr ikilisinin elinden çıkmış “Hu”, Onurr’un 2017’de piyasaya çıkan ilk albümünde de yer alıyordu. Şarkının Ozan Bayraşa tarafından yapılmış bu düzenlemesi daha alaturka sularda seyrediyor. Kendi tarzı ve ekolü içinde uzun zamandır yapılmış en etkili şarkı denilebilir rahatlıkla. Onurr söylediğinde de böyleydi bu; Simge versiyonuyla da durum değişmemiş. Sadece söz ve melodi değil, enstrüman zenginliğiyle de göz kamaştırıcı.
Hemen ardından gelen “Ayrılık Yazması” da aşağı yukarı aynı tarzda bir başka şarkı. Gökhan tarafından yazılmış sözleri Simge bestelemiş, düzenleme bu defa Erdem Yörük’e emanet edilmiş.
Albümün bütünü içerisinde daha “orta yaşlı” duran bu iki şarkı, Simge’nin hedef kitlesini geniş tuttuğunun bir göstergesi gibi.
Nitekim bir sonraki şarkı “Aşkın Olayım” bu defa pop-“rock” bir çizgiden yürüyor. Bas yürüyüşü, “synth” solosu ve ritmiyle bu albüm için beklenmedik bir şarkı “Aşkın Olayım”. Söz ve müziği Onurr’a ait bu şarkının düzenlemesi yine Ozan Bayraşa tarafından yapılmış. Albümde şarkının bir başka versiyonu daha var. O versiyonun düzenlemesi ise bestecisi Onurr’un elinden çıkmış ve şarkı bu defa “deep house” bir çizgiye çekilmiş. Ne ki Onurr düzenlemeyi yaparken kendi albümünde bolca kullandığı muzipliklerden birini yapıp şarkının içinden bağlama da geçirmiş. Enteresan bir bileşim vesselam.
Albümün Alper Narman – Onurr ortaklığı ile yazılmış bir diğer şarkısı “İster İnan İster İnanma”, yine Ozan Bayraşa tarafından aranje edilmiş. Benim albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu bu. Parlak, aydınlık, ferah bir şarkı. Öte yandan zor da bir şarkı ve Simge’nin şarkıcı olarak kendini ziyadesiyle gösterdiği şarkılardan biri. Şarkının başında ve sonundaki sesler ve efektlerle bir konser atmosferine yerleştirilmesi ise eğlenceli olmuş.
“İster İnan İster İnanma” bence albümün “hit” potansiyeli yüksek şarkılarından biri. Hemen ardından gelen “Öpücem” ise tartışmasız bir “hit”. Zira Grek havalı ve oryantal ritimli, üstelik de slogan sözlü bir şarkının tutmama ihtimali yok denecek kadar azdır memlekette. Bestesi Sezen Aksu’ya ait bu şarkının sözlerini Sezen Aksu ve Sibel Algan birlikte yazmışlar. Doğrusu şarkıyı ilk duyduğumda orijinali bir Yunan şarkısıdır diye düşünmüştüm ama öz be öz “İyonyalı” Sezen mamulü imiş meğer.
Dolayısıyla albümde Sezen izleğini takip eden üçüncü şarkı da bu. Ben olsam sıralamada bu şarkıyı diğer ikisinin arkasına koyar, türler arasında daha yumuşak bir geçişi tercih ederdim. Ve fakat bir Grek esintisinin ardından bir Akdeniz esintisi getiren “Yalnız Başına”nın yeri çok doğru. Söz ve müziği Çağrı Telkıvıran’a ait “Yalnız Başına”yı Serkan Ölçer düzenlemiş.
Bu çok bildik İspanyol yürüyüşlü şarkının ardından tekrar modern elektronik “sound” a geri dönüyoruz ve kalabalık bir ekip tarafından yazılmış “Kalp Kırmak”ı dinliyoruz. Şarkının sözleri Simge, Yasemin Özler ve Alper Narman ortaklığıyla yazılmış, bestesi Simge, Yasemin Özler, Çağrı Telkıvıran ve Ozan Bayraşa işbirliği ile yapılmış. Düzenleme ise Övünç Bayraşa imzası taşıyor. Belki bir “hit” değil ama albümün en etkileyici ve iyi şarkılarından biri “Kalp Kırmak”. Özellikle “Yankı”yı sevenlerin bu şarkıyı da seveceklerini düşünüyorum.
Albümün on dördüncü şarkısı bir “bonus”. Bir tek gitarla kaydedilmiş “Gülümseyişinle Uyandım”, kısacık, şirin, bir parça reklam filmi müziklerini andıran bir şarkı. Bir tane de günün yaygın eğilimi akustik ve “demo” tadında kayıtlardan olsun albümde diye düşünülmüş muhtemelen.
Tıpkı müziğinde olduğu gibi, görsel tasarımda da işi şansa bırakmamış Simge ve albüm kapak ve kartonet fotoğraflarını ve tasarımını işinin en iyilerinden Nihat Odabaşı’na emanet etmiş. Kapakta müzisyen tarafına vurgu yapan bir Simge var ki bu da bu albüme yakışan bir görsel olmuş.
Toparlamak gerekirse; az buz emek harcanmamış, hem günü hem dünü yeterli dozda yakalamış, türünün gereklerine doğru hizmet etmiş, müzikalitesi sağlam, iyi bir pop albümü “Ben Bazen”. Simge önceki teklileriyle popun içinde kendine açtığı yolun gidişatını bu albümle gösteriyor. Bir yandan yerini sağlamlaştırırken bir yandan da bundan sonra yapabileceklerinin teminatını veriyor. Bize de bu başarı hikâyesini alkışlamak düşüyor.
(10 Ocak 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ferhat Göçer “yuvaya” döndü. 2005 yılında ilk kez DMC ile çıkmıştı albüm yolculuğuna. İlk beş yılın sonunda Emre Müzik’le devam etmiş, ikinci beş yılına ise Erol Köse ile başlamıştı. Ferhat Göçer’in yeni albümü “Bu Kalp İçinde Teksin”, 2017 yılının Aralık ayında DMC etiketi ile yayımlandı.
(1 Aralık 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) Yeni bir şarkıyı gündelik Türkçe pop müziğin tam da ortasına bırakılabilecekken çekip çevirip dışına düşürürseniz ne olur? Hemen söyleyeyim: Öncelikle “Radyolar çalar mı acaba?” dan başlamak üzere sonu soru işaretiyle biten sayısız cümleniz olur kafanızda hiç yoktan. O yüzden de popüler bir şarkıcı iseniz bu riske girmezsiniz. Girmeyenler çok. Ersay Üner popüler bir şarkıcı değil. İşin popülerlik tarafını besteciliği ile görmüş geçirmiş zaten. Canı şarkı söylemek istediğinde de o yarışa katılmıyor bu yüzden. Daha önce de öyle yapmıştı, yine öyle yapmış.
Ersay Üner’in yeni teklisi “İki Âşık”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği (doğal olarak) Ersay Üner’e ait, düzenlemesi de öyle.
Ersay belli ki bir besteci olarak neyi tutabileceğinin matematik zekâsına sahip olmakla yetinmiyor. Yıllardır başkalarına verdiği şarkılarının “demo” versiyonlarını kendisi yapar, düzenlemeyi yapacak olanlara da bir anlamda yön verirdi hep ama işin aranjörlük kısmına resmi olarak çok sık imza atmadı. Nitekim ilk teklisi “Yürüdüm”de de aranjör olarak Serkan Ölçer’in imzası vardı. Ama bu defa şarkısını kendi aranje etmiş. İyi ki de öyle yapmış zira bu paragrafın ilk cümlesini kurdurdu bana. Evet, şarkı yazmayı iyi biliyor, evet yazdığı şarkılar “hit” oluyor ama bu kadarı yeter tembelliğine düşmeyip aranjör olarak da sektöre yenilikle gelmekten çekinmiyor. Zira bu şarkı her şeyden önce düzenlemesiyle ortalama ve demode Türkçe pop standartlarının üstüne çıkmış.
Şarkıcı olarak da kendini daha iyi ifade edebildiği ya da gösterebildiği bir şarkı bu. “Trap”in doğası gereği biraz karanlık bir atmosferi var şarkının ve o noktada iyi şarkıcılıktan, güçlü sesten ziyade gerekli olan o bir parça mekanik his, o “cool” hava çok doğru yakalanmış.
Bir klarnet solo, bol acılı yaylı partisyonuyla dakikada 1 milyon tıklama almak da vardı kolayından. Şarkıda o doku da var çünkü. Burada başka bir öngörü, başka bir cesaret çıkıyor ortaya. Sadece bu bile Ersay Üner’i tebrik etmeye yeter.
(29 Ağustos 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bu şarkının bestecisi Ersay Üner tarafından seslendirilmiş “demo” versiyonunu piyasaya çıkmadan çok önce dinlemiştim. O gün bana şarkının klibinin nasıl olacağını, bizzat Aleyna’nın planladığı ve tasarladığı renkleri, imajı, objeleri de göstermiş, anlatmışlardı. Nitekim klip birebir bana anlatıldığı gibi çekildi ama şarkı haliyle çok ama çok değişmişti düzenlemeyle.
Öncelikle bir konuya açıklık getirmek lazım, çünkü çok konuşuldu. Bir şarkıya “çalıntı” ya da “alıntı” diyebilmek için öncelikle en çıplak haline, ana melodi çatısına bakmak lazım. Yoksa nasıl ki “pret-a-porte” bir elbise alıp sonra aynısı başkasının sırtında görünce “benden çalmış” diyemezseniz, her yerde satılan ve herkesin kullanabileceği sesler, “loop”lar, ritimlerle düzenlenmiş şarkıları da kısa yoldan “çalıntı” diye damgalayamazsınız. Teknolojinin müziği getirdiği noktada bu benzerlikler bir yere kadar makul artık; bunu kabul etmek lazım. Evet, şarkı bu düzenlemesiyle özellikle dünyada ses getirmiş birkaç şarkıyı anımsatmıyor değil ama besteye “çalıntı” demek başka bir şey ve bence haksızlık.
Gelelim Aleyna’nın “star” olup olmamasına ya da geleceğin “star”ı olup olmayacağına. Bu hükmü iki şarkıyla vermek kadar enayice bir şey olamaz. Sadece ipuçlarını toplayabiliriz belki. Mesela 17 yaşında bir genç kızın klibinde ne yapıp ne edeceğini tasarlayabilecek vizyona sahip olmasını ve de kendi kuşağına nasıl hitap edebileceğini bu kadar nokta atışı kestirebilmesini azımsamamak lazım. Kendinden iyi ya da kötü bahsettirmeyi iyi biliyor ve içinde yer aldığı kulvarda bunun bir gereklilik olduğunun da farkında. Ben Aleyna’nın tepki uyandırmak pahasına sosyal medyada yazdıklarını, röportajlarda söylediklerini cahilliğine ya da ergen yaşına vermiyorum; aksine kasıtlı yaptığını düşünüyorum çoğu zaman.
Bu işin bir yüzü. Diğer yüzünde ise bir “star” yönetiminin zayıflığını, daha doğrusu yönetilememesini görüyorum. Dünyada, özellikle de Amerika’da her yıl bir dolu “proje çocuk” servis edilir müziğe, sinemaya. 16-17 yaşlarında, hatta bazen daha küçük bu çocuklar planlı programlı bir şekilde en az 20-30 yıl sektöre para kazandıracak bir biçimde yönetilirler. Justin Bieber’ından Miley Cyrus’ına sayısız örnek var bu konuda. Ama hiçbiri kariyer yönetimi konusunda bu kadar (tabiri caizse) “başıboş” bırakılmaz. Aleyna konusunda burada bir açık var ve bu açık beklenmedik bir anda çok tehlikeli bir yere varabilir.
Gelelim şarkıya… “Sen Olsan Bari”, günün bütün “trend”lerini yakalamış, bu anlamda Aleyna Tilki’nin üzerine çok doğru oturmuş, çok genç bir şarkı. Daha şimdiden davul zurnayla çalanı da oldu, tribün sloganı yapan da ki bu da şarkının kim ne derse desin yerine oturduğunun ispatı. Hatta bu anlamda “Cevapsız Çınlama”dan daha etkili olduğu da bir gerçek çünkü o şarkı piyasadaki nice pop şarkısından çok farklı değildi ama bu şarkı Aleyna’ya ortalamanın içinde bulunduğu alandan başka bir alan açabilecek gibiydi ki açmış da gözüküyor şu an.
Ancak hâlâ ilk şarkıda yazdığım düşüncelerimi değiştirmiş değilim. O şarkıya göre kuşkusuz daha iyi ama Aleyna’nın şarkı söyleme biçimi hâlâ sorunlu. Sesinden, sesinin gücünden, notalara basışından filan bahsetmiyorum. İyi şarkı söylemek bunlardan ibaret değil. Sesini kullanma tekniği, Türkçe telaffuzu ve kelime vurguları “bu da onun karakteristiği” ya da “böyle sevildi böyle kalsın” denemeyecek kadar arızalı. Zaman içerisinde oturur, gelişir ve rengini, tarzını bulur, Aleyna’da o öğrenmeye açık olma hâli var var olmasına da mesele onun bu sorunun farkında olması. Ben henüz pek farkında olduğunu sanmıyorum.
(6 Şubat 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Melodi kıtlığı var artık. Azıcık dişe dokunur bir melodi bulan “beste yaptım” diye seviniyor. Aranjörler “intro” melodisi yazmaya zaten gerek duymuyor, şarkının melodik örgüsü ne kadar basit ve kısa olursa kopyalayıp yapıştırması o kadar kolay olacak diye memnun oluyor.
Neyse ki hâlâ yaptığı işi severek yapan, müziğe kafa yoran, emek harcayan müzisyenler var. Simge ve Ozan Bayraşa ikilisi bu kategoriye giriyor. “İkili” diyorum çünkü bugün Simge’nin bulunduğu kulvarda koşuyor olmasında Ozan Bayraşa da azımsanmayacak bir pay sahibi. Zaten yollarına beraber devam ediyorlar uzunca bir zamandır. Her yaptığı işle görüyoruz ki Ozan Bayraşa yetenekli ve donanımlı bir müzisyen olmasının yanı sıra, yaratıcı, yeniliklere açık ve zeki bir aranjör. Simge’nin ne istediğini bilen, yerini sağlamlaştırmak için kısa ve ucuz yolları tercih etmeyen bir solist olmasını da üzerine koyarsanız, bu ikilinin yakın gelecekte neler yapabileceğini tahmin etmek zor olmaz.
Daha önce de ortak şarkılara imza attıkları Ersay Üner’in yeni bir şarkısını seslendirmiş bu defa Simge. “Prens & Prenses” adlı şarkı geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Ersay Üner sadece “atarlı” şarkıların yazarı olmadığını, hatta bu türü yazdığı şarkılarla neredeyse tek başına yaratmış olmasına rağmen, uçucu ve eğlenceli şarkılar kadar kalıcı ve sağlam şarkılarla kendi kendinin anti-tezi de olabileceğini çoktan ispat etti. “Prens & Prenses” tam da bu minvalde bir şarkı. Melodisi güçlü, etkili, sözleri dokunaklı, sağlam bir pop şarkısı.
Ozan Bayraşa’nın daha “intro”da kulağı kavrayan, etnik sazları tam dozunda kullanırken bir yandan da dünya standartlarında bir ritim ve armoni anlayışının peşinde koştuğu düzenlemesi ve Simge’nin son derece yalın, temiz, abartısız ve şarkının duygusunu dinleyiciye birebir geçiren yorumu ile “Prens & Prenses” genel geçerin çok üzerinde bir yerlerden ses veriyor.
Şarkıya yine iddialı ve belli ki pahalı bir klip çekilmiş tıpkı “Miş Miş”, “Yankı” ve “Kamera”da olduğu gibi. Klipte yaratılan atmosfer (bu zamanda çekilen nice klibin tam aksine) şarkıya doğru ve güçlü bir efekt veriyor ki bu da büyük bir avantaj olmuş.
Simge bu şarkıyla kendi kulvarında biraz daha önce çıkıyor. Hatta “Yankı” ve “Prens & Prenses”i yan yana koyarsak kendine yeni bir kulvar açıyor bile diyebiliriz.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Biraz iddialı olmak iyidir; her alanda ama galiba en çok da popüler bir iş yapıyorsanız. Ama iddianızın içi ya da altı yeterince dolu değilse sakil durma riski her zaman var. Mesela Emre Kaya’nın kendini “beste fabrikatörü” ve de “hit makinesi” ilan etmesi gibi.
Emre Kaya’nın kaç “hit” olmuş şarkısı var? Beş, on, yirmi, elli?.. Elli değil bildiğim kadarıyla ama öyle bile olsa kendine bu lakabı yakıştırmamış Onno Tunçlar, Sezen Aksular, Kayahanlar, Selmi Andaklar, Melih Kibarlar, hadi onları da geçtim Altan Çetinler, Ersay Ünerler, Soner Sarıkabadayılar filan varken insan bir durup düşünmez mi?
Kaldı ki daha iddialısı da var. Bana gelen bir basın bülteninde “pop müzik dünyasının dâhi yıldızı” diye söz ediliyor kendisinden. Deha nedir ne değildir, dâhi kime denire filan hiç girmeyeceğim şimdi.
Peki, bu kocaman kocaman lafların arkasından son gelen işe bakalım. Şarkının adı “Dın Dın”. DMC etiketiyle yayımlanmış. Söz ve müzik “fabrikatör”ümüze ait, düzenleme ise Turaç Berkay Özer tarafından yapılmış.
“Arkamdan konuşup beste yapacağına yüzüme konuş da düet yapalım,” diyor Emre Kaya “Dın Dın”da. Eskiden kamyon arkası özdeyişleri vardı. “Babam sağ olsun”, “Rahmetli de sollardı”, “Tek rakibim Türk Hava Yolları” şimdi ilk aklıma gelenler. Sonra devir değişti. Kamyon arkası özdeyişleri Twitter aforizmalarına dönüştü.
Bu aforizmalardan birini alıp şarkı sözü haline getirmek ancak bir “beste fabrikatörü”nün aklına gelebilirdi. Bravo! Hele ki sazı eline alıp sevdiceğini “dın dın” çalmakla tehdit etmek son yıllarda duyduğum en yaratıcı “atar” olabilir. Tebrikler, alkışlar!
‘90’ların içinden geçen ya da geçmemiş olsa bile merak edip o yılların dergilerini karıştıranlar bilirler ya da bileceklerdir ki ‘90’ların ortalarında Tarkan ve Burak Kut rakipti. Her bakımdan eşdeğer görülüyor, kıyaslanıyorlardı. Sonra Tarkan nereye gitti, Burak Kut nereye? Burak Kut’un ‘90’lardaki onca “fan” ı nerede şimdi misal?
Yani çok “fan”ı olmak, çok kalabalık toplamak, kendini beğenmeye, kendini kendi gözünde büyütmeye yetiyor gibi görünebilir. Ama kalıcı olan “iyi iş”tir her zaman. “Kötü iş” de kabul görür, parlar zaman zaman ama gün gelir öyle bir hızla söner ki ne külü kalır ne de dumanı.
Ha bir de fabrikalar seri üretim yapar ve çıkan her ürünün bir diğeriyle aynı olması gerekir. Yani müzikte “fabrikatör” olmak pek de muteber bir şey değildir; onu da hatırlatayım.
(30 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Mevzu o kadar saçma bir yerde ki şu an, birisi çıkıp bir sonraki albümünün adını “Hit Çıkmazsa Para Yok” koyarsa şaşırmayacağım. Öyle bir Salı pazarı jargonuna doğru yol alıyor rekabetin getirdiği iddia. Hande Yener’in yeni albümünün adı “Hepsi Hit”. Alıp eve geldiğimizde “hepsi hit” çıkmazsa kime şikâyet edeceğimizse belli değil.
“Ay kafam çok güzel,” dedi bir eliyle boynuzunu, bir eliyle
mikrofonunu tutarken. Biri çıkıp “Bu neyin kafası?” diye sorsa bir Allah’ın
kulu cevap veremezdi. Ki sorunun muhatabı Hakan Akkaya, sahnenin tam önünde,
protokol sandalyelerinin arasında zıplaya zıplaya şarkılara eşlik ediyordu o
sırada. Hande’nin kafasındaki boynuzlu, acayip başlığı o tasarlamış, Hande de
belli ki çok beğenmişti. “Kafam çok güzel,” derken kast ettiği oydu; yanlış
anlaşılmasın.
(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
(3 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Simge’nin yeni bir şarkı yapmakta olduğu haberi duyulduğu günlerde Riff Cohen’in de yeni albümü çıkmasın mı? Oturdum dinledim albümü; acaba hangi şarkıyı alırlar da Türkçe yaparlar bu defa diye. Hep öyledir ya… Tutmuş bir işin peşinden aynı formülde en az beş iş yapılır; suyu çıkarılır. Hep aksini savunsam da bunu ben bile bekler olmuşum artık demek ki.
Gelin görün ki bu defa öyle olmadı. 2015’in en parlak “hit”lerinden biri olan “Miş Miş”in ardından Simge, başka türlü bir şarkıyla çıktı karşımıza. Sözleri Sezen Aksu ve Deniz Erten, bestesi Simge ve Ersay Üner imzası taşıyan, düzenlemesi ise Ozan Bayraşa tarafından yapılan “Yankı” geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Her şeyden önce Türkçe popun vasat çizgisinin çok üzerine çıkmayı başarmış, çok iyi bir düzenleme ile parlıyor şarkı. İlk dinleyişte “başka” bir şey dinlediğinize ikna oluyorsunuz. Simge de şarkıcı olarak çok farklı; “Miş Miş”i söyleyenle aynı kişi değil sanki. Ciddi bir risk almış ve bu riskin üstesinden gelmiş gibi gözüküyor. Üstelik şarkı, sözleri ve müziği itibariyle de öyle kolayca dinleyici tavlayacak, iki günde dile düşecek bir yapıda değil; daha sofistike, daha hazmı zor.
Ne yalan söyleyeyim, bana biraz Hande Yener’in bir zaman yolunu tutturup sonra u dönüşüyle çekip gittiği yerlerden ses verir gibi geldi bu şarkı. Bir başka deyişle Hande Yener’in çok zaman önce kaçırdığı trene Simge binmiş gibi gözüküyor. Bu da hiç hafife alınacak bir şey değil. Biraz yenilik, biraz rutinin dışına çıkmak hepimize iyi gelecek çünkü. Belki “Miş Miş” kadar büyük bir “hit” olmaz ama kesinlikle popa soluk aldırır “Yankı”. Bu cesareti gösterdiği için Simge ve Ozan Bayraşa’yı tebrik etmek lazım.
Müzik piyasasında uzaktan ya da yakından tanıdığım çok sayıda müzisyen, şarkıcı, şarkı yazarı arasında ayrı bir yerde durur Ersay Üner. Kelimenin tam anlamıyla iğneyle kuyu kazarak bulunduğu yere gelmiş ama bunu hiç unutmamış, hiç ego büyütmemiş, şan şöhret budalası olmamış, öyle az bulunur bir adamdır Ersay. Zaten popun yakın tarihinde bunca çok sayıda “hit” şarkıya imza atmışken, üstelik kendisi de şarkı söylüyor iken, yıllardır bırakın albüm yapıp kendini göstermeyi, ön plana çıkmayı, ortalarda bile gözükmemesinin açıklaması da burada yatıyor.
İnternetteki kimi “demo” kayıtları, canlı televizyon programı ya da sahne kayıtlarından başka, Demet Akalın’ın “Giderli 16” albümünün çıkış şarkısı “Yılan”da sesini duyduğumuz Ersay Üner, nihayet ilk solo teklisini yayımladı. Seyhan Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan tekli, Üner’in yakında tamamlanacak ilk albümünün habercisi aslında. Teklide yer alan “Yürüdüm” adlı şarkının söz ve müziği Ersay Üner’e, düzenlemesi ise Serkan Ölçer’e ait.
(12 Ocak 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) Yeni nesil pop şarkılarında duymaz olduğumuz yaylı kontrşanları ile bu işin pirlerinden Onno Tunç’a bir selam gönderir gibi Serkan Ölçer. Ancak şarkının “intro”suz oluşu ve ara nağmedeki gitar yürüyüşü bugünün Türkçe popunun standartlarını göz ardı etmediğini de gösteriyor. Ersay Üner’se kendi bestesi de olsa teknik olarak “zor” bir şarkıyı şarkıcı olarak taşımayı bilmiş. Bestecilikten şarkıcılığa geçenler arasında bir sıralama yapsak, birçok isminin önüne geçebilir rahatlıkla. Tabii bu şarkıyı sözgelimi bir Ebru Gündeş’ten duysak o da başka bir etki yaratırdı, o ayrı ki mutlaka o cenahtan bir talibi çıkar bu şarkının (Ersay verir mi bilmem.)
Ersay Üner göz önünde olmayı çok sevmediğinden, ama şarkıcılık da bunu gerektirdiğinden, sanıyorum en çok ona bir imaj biçmede zorlanılmış. Bu da teklinin kapak fotoğrafında ve klipte kendini gösteriyor zaten. Her ne kadar klipte yine şarkı yazan bir adam varsa da, gerçek Ersay bu gördüğümüz değil. Keşke daha doğal haliyle kalmayı tercih etseymiş.
Merak ediyorsanız, baştan söyleyeyim Cin çıkmadı! Tövbe estağfurullah! Hayır, bu kelimenin öyle şakası filan da yapılmaz diye öğretti bana büyüklerim; maazallah çarpılıverir insan. Küçüklüğümde sahiden ağzım çarpılmıştı da komşu kadınlar şerbet kaynatıp dua okuya okuya evin bahçesinin orasına burasına döktürmüşlerdi bana. Üç harflileri incitmiş olabilirmişim, şerbet döküp dua okununca geçermiş. Meğerse “poliomyelit” (geçici çocuk felci) olmuşum; doktor öyle söyledi sonra.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.