Yaşar Röportajı

"GİTARIN, ŞARKILARIN VE SESİN VAR MI?"


(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2017 sayısında yayımlanmıştır. Burada yer alan röportaj dergide yayımlanmamış bölümleri de içermektedir.)

1996 yılında ilk albümü “Divane” ile karşımıza çıktığında, elinde gitarıyla şiirli aşk şarkıları söyleyen genç adamın popüler müziğin kalıcı isimlerinden biri olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. “Albüm için stüdyoya girdiğimde 25 yaşında bir çocuktum zaten. 23 yaşında kurduğum hayal, 25 yaşımda gerçek oldu. 26 yaşımda da albüm çıktı. O yaşlarda zaten her şeyi hayal olarak yaşıyorsun. Bir plan programın yok ki. Geldiği gibi yaşıyorduk hayatı. Belki o yüzden bu kadar güzel ve serbestçe yapılabiliyordu her şey,” diyerek anlatıyor o günleri Yaşar.

Müzikte 20 yılını geride bırakan Yaşar’la önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak yeni albümünü ve müzik yolculuğunu konuştuk.


Röportaj için bir araya geldiğimizde albümün adı henüz belli olmamıştı. Ancak albümün içeriği ile ilgili detaylar bizi bugüne dek alışageldiğimiz Yaşar albümlerinden farklı bir albümün beklediğine dair ipuçları ile doluydu.

YAVUZ HAKAN TOK: Bir önceki albüm “Cadde”, 2013 yılında yayınlanmıştı. Neredeyse dört yıla yakın bir ara.

YAŞAR: Bir sene öncesine kadar benim aslında albüm yapmaya pek niyetim yoktu. Bugüne dek yaptıklarımdan daha iyi bir şey yapamayacaksam yeni bir şey yapmanın çok anlamlı olmadığını düşündüğüm için yapmasam da olur diye düşünüyordum. Yıllar içersinde oluşmuş iyi ve güçlü bir repertuvarım var. İlk yapıldığı zamanlardan daha iyi söylediğimi düşündüğüm, içine bir şeyler kattığım, her geçen gün sahnede pişen şarkılar… Onlardan daha iyi şarkılar da yoktu elimde bir zamandır. Zorlayınca da pek bir şey çıkmıyor ortaya. Ben de başkalarına verdiğim şarkıları söyleyeyim, birkaç da “cover” yapayım diye düşünüyordum.


YHT: Fikrinizi ne değiştirdi?

YAŞAR: Yıldız Usmanova’nın yeni albümünde yine birlikte bir şarkı söylememiz için teklif geldi. Ben de albümdeki şarkıları dinledim, kendime uyanı seçtim. Kimin bestelediği, kimin söz yazdığını filan bilmiyorum. Albüm çıktı ama şarkı fazla duyulmadı. Sonra Murat Güneş’ten bana bir mesaj geldi, “En sonunda sana bir şarkımı söyletebildim,” diye. Bundan dört-beş sene önce Murat bana dört tane şarkı getirmişti ama benim albüm repertuvarı tamamlandığı için o şarkıları kullanamamıştım. Biz Murat’la tekrar bir araya geldik. Buluştuğumuz Kadıköy’deki stüdyonun da müthiş bir manzarası var, bütün Boğaz’ı görüyor. “Ben de vapurla geldim,” dedi Murat. Sonra da vapurda yazdığı bir şarkıyı dinletti. O ortam, bizim yıllardır birlikte çalışma isteğimiz, o şarkı, hepsi bir araya geldi ve ben ağlamaya başladım stüdyoda şarkıyı dinleyince. Sonra başka şarkılar da dinletti bana Murat. “Bunların hepsini ben söylemek istiyorum, sakın başka birine dinletme,” dedim.


Aranjörüm Mehmethan Dişbudak da geldi o sırada. O da dinledi, o da çok beğendi. Hiçbir fazlası olmayan, hiçbir düzeltme istemeyen, her şeyin yerli yerinde olduğu şarkılar. Kıyafet olsa düğmesi dikilmiş, cebine de mendili konmuş bir ceket gibi. Murat’la öyle çalışmaya başladık. Sonra ben neredeyse albümden kendi şarkılarımı çıkartma noktasına geldim. Hatta oturup bana dört yıl önce getirdiği şarkıları da yeniden dinledim ve iki tanesini niye o zaman almamışız diye düşündüm. Belki onları da sonra değerlendiririm.


YHT: Sizin başından bu yana albümlerinizde birlikte çalıştığınız isimler bellidir aslında. Alper Arundar vardır mesela, aranjör olarak illa ki Tansel Doğanay vardır.

YAŞAR: Alper Arundar’ın ve benim birer bestem var yine albümde. Onun dışındaki dokuz şarkı Murat Güneş’e ait. O dokuz şarkıdan birinin sözleri Hakkı Yalçın tarafından yazıldı, sekizinin sözleri de Murat Güneş’in. Albümün tamamının düzenlemelerini, mikslerini Mehmethan Dişbudak yaptı. Enstrüman da çaldı, vokal de yaptı. Tansel Doğanay benim “ilelebet” aranjörüm. Bu albümde yok ama sanki varmış gibi büyük bir heyecanla o da bekliyor, şarkıları eşine dostuna dinletiyor. Onu dışarıda bırakmışız, aramızda bir dargınlık varmış gibi düşünülmesin diye söylüyorum bunu.


YHT: Az önce de bahsi geçti. Eskisi gibi şarkı yazamıyor mu artık Yaşar?

YAŞAR: Benim en antrenmanlı olduğum şey şarkıcılık; şarkı yazarlığı değil. Yirmi senedir devamlı sahneye çıkıyorum, sürekli şarkı söylüyorum. Stüdyoya girdiğimde bir şarkıyı hemen söyleyebiliyorum ama şarkı yazma pratiği dediğimiz bir şey var ya… O pratikten biraz uzağım açıkçası. Biraz da yoruyor beni. Sıkıyor bile diyebilirim. Bir satır bir şey yazana kadar günler geçiyor. Bazıları hemen yazıyor ya benim için hep uzun sürmüştür bu iş. Bu çok baskı yaratan bir şey. Ben başka şeyler de yaşamak istiyorum. Sadece şarkı yazmak için yaşamak istemiyorum. Öyle tipler var. Kapanıyorlar, başka bir şey yapmıyorlar. Bu hayat biçimi benim için biraz geride kaldı.


YHT: Saygı albümü modası var aslında şu sıralar. Çok da satıyor böylesi albümler. Öyle bir proje düşünmediniz mi?

YAŞAR: Benim saygı duyacağım insanlar henüz hayattayken kendime saygı albümü yapmak bana saygısızlık gibi geliyor. Saygı albümü yapanların en genci Mirkelam bildiğim kadarıyla. O da 24-25 senelik. Benden önce çıktı çünkü. Demek ki benim hâlâ birkaç senem var. Saygı albümü yapanların en gencinden bile daha gencim yani.

Bazı prodüktörler “Aman yirminci yıl filan demeyelim, yaşlılık ifadesi gibi olur,” diyorlar. Bir konser yapıyorsun mesela, yirminci yıl konseri filan. Aman demeyelim öyle. Bazen “tbt” için fotoğraf koyuyorum, “yirmi yıllık fotoğraf” diyorum mesela. Altına “O kadar oldu mu yahu!” diye yorumlar yapılıyor. “Vay be biz de yaşlanmışız!” diyorlar. Bizim hep genç kalmamız gerekiyor. Zihnen öyleyim ben ama hayat tabii birçok şeyi değiştiriyor. Yine de geçen yılların altını çok fazla çizmemeye çalışıyoruz. O yüzden de saygı albümü filan için erken.


YHT: Peki neden tekli değil de albüm?

YAŞAR: Tekli olunca şarkının “hit” bir şarkı olması gerekiyor. Klip çekilecek kalitede olması gerekiyor. Senin ismini taşıyacak güçte olması gerekiyor. Öyle değilse ne gerek var? “Bu ne ya?” dedirtecek bir şey olmaması lazım. Onu yapmayınca da bu sefer bakıyorsun üç sene geçmiş, bir şey yapmamışsın.

Dört – beş gün önce biri bir şey yazmış Twitter’da, “20 yıldır hayranınızım, bu şarkınızı ilk defa duyuyorum,” diye.  Bahsettiği şarkı da “11 Ay”. Bunu da bilmiyorsam nasıl hayranımsın? Bizim jenerasyon kaset kartoneti okumayı büyük bir zevk sayardı. Hatta ben yeni bir kaset aldığım zaman hemen dinlemem, akşam herkes yattıktan sonra oturur bütün geceyi ona ayırır, tek tek dinlerdim şarkıları. İnceleye inceleye, kim çalmış, kim yazmış. O albüm bittiğinde albüm hakkında her şeyi biliyor olurdum. Biz böyle çocuklardık. Şimdi “Ebruli”yi benim şarkım zannediyorlar mesela. Ezginin Günlüğü’nün konserine gidip “Ebruli”yi duyunca da “Yaşar şarkısı söylediler,” diyorlar.


YHT: Biraz eskilere dönersek… ‘90’lar pop müziği keşfedilme hikâyeleri ile dolu. Sizin var mı böyle bir hikâyeniz?

YAŞAR: Yok. Arkadaşlarım hep “Çok iyi şarkıların var, neden bunları değerlendirmiyorsun?” derlerdi. Bir öğrenci barında çalıyorduk. Ben araya kendi şarkılarımı da sıkıştırıyordum. Benim şarkılarımı daha çok seviyorlardı ve onları dinlemeye geliyorlardı. Mesela “Kumralım” daha albüm çıkmadan o dönemin ünlü olmuş bir şarkısıydı. Bunun verdiği cesaretin etkisiyle gidip bir firmanın kapısını çaldım. Şarkıları beğendiler ve öyle başladık. Benim ilk albümümü yapan firma da ilk kez albüm yapıyordu. Herkesin büyük bir heyecanla başladığı bir ilk işti. Karşılığını da bulmuştu.


YHT: Elinde gitarıyla şarkılar söyleyen genç adam modeli çok tuttu ve arkası da geldi. Ege de sizden bir yıl önce tanınmıştı değil mi?

YAŞAR: Ege’yi zaten benim rakibim olarak tanıttılar o dönemde. Çok benzer müzikler tabii. Yıllarca ikimizi karıştırdılar bir de. Daha geçenlerde bir benzin istasyonunda “Sizi tanıdım ben,” dedi benzinci bana. Selamlaştık, birlikte fotoğraf çektirdik. Giderken de “İyi yolculuklar Ege Bey,” diye uğurladı beni. Yirmi sene sonra bile hâlâ karıştırıyorlar yani. İzmirliler beni hep “memleketlimiz, canımız” diye sevdiler. Ege İzmirli ya. Tabii bir rekabet oldu ama bana hep komik bir şey olarak geldi, ciddiye almadım. Ege onu biraz ciddiye aldı bir ara. İlk dönemlerinde bana çok uzak durdu. Şimdi arkadaşım olduğu için yüzüne de söylüyorum zaten.


YHT: Resmi internet sitenizde matrak bir biyografiniz var ve orada çocukken üstün zekâlı olduğunuzun tespit edildiği yazıyor. Nedir bu hikâye?

YAŞAR: Aslında üstün zekâlı değil de zekâsı ortalamaya göre yüksek demek lazım. Çok fazla dikkat dağınıklığı vardı. Aslında akıllıya da benziyor ama bir şeyi beceremiyor, bunda bir şey var deyip ilkokul birinci sınıftayken beni zekâ ölçümüne götürmüştü ailem. Üstün zekâlı çıkmıştım. İki arkadaşım daha vardı aynı durumda. Bizi ayrı bir sınıfa almak istediler. Bana ayrımcılık gibi geldiği için reddetmiştim. Normal bir sınıfta okudum. Zekânın yüksek olması insanın başına çok dert açan bir şey. Aslında zekâ da değil, düşünen insan olmak, bazı şeyler kafaya fazla takıyor olmak özellikle bu coğrafyada insanın ruh sağlığını bozan bir şey.  


YHT: Bir de bu Adanalı olmak meselesi var. Müzisyenler, sinemacılar, yazarlar… Saymakla bitmez. Nedir bu Adananın sırrı?

YAŞAR: Her alanda çok insan var Adana’dan çıkan. İnsanlar bir kültürün içerisinde doğduklarında ondan beslenerek büyüyorlar. Adana bu anlamda dünyaya çok açık bir şehirdi. İncirlik Hava Üssü’deki Amerikalılarla birlikte yaşardı eskiden Adanalılar. Ev kiralarlardı. Mesela bizim üst kat komşumuz Amerikalıydı ve ben onunla dil pratiği yapardım. Türkiye’de video ne demek kimse bilmezken biz onların evinde video izlerdik. Radyoları vardı, Adana’nın özel radyosu gibi bir şeydi. Kimsenin bilmediği plakları dinleyebiliyorduk.


Sinema ile ilgili ilginç bir not düşeyim. Benim dedem sinema salonu işletirdi oradan biliyorum. Yeşilçam’da çekilecek filmlerin içeriğini seyircinin isteğine göre belirlermiş. Zengin kız, fakir oğlan olsun gibi. Yani sinema Yeşilçam’ı bile yönlendirirmiş Adana seyircisi. Enteresan bir kent.
Bir de Adanalılar cesurdur. Bir şeyi yapmak için düşünmez, yaparlar. Yaptıktan sonra fark ettikleri hataları düzelterek ilerlerler. Şimdilerde bu cüretkârlık biraz cahil cesaretine dönüştü. Şehrin zaman içerisinde büyük göçler alması, nüfusun haddinden fazla çoğalması ve zihin göçü ile bu durum değişti artık. Eskisi gibi değil ama mizah duygusu hâlâ çok yüksek. Çok da iyi mizahçılar çıkmıştır Adana’dan. Kala kala bir tek mizah kaldı diye düşünüyorum çünkü hiçbir yatırım yapılmadı. Yirmi beş sene Adana’ya Belediye Başkanlığı yapmış kişi Adana’ya bir kültür merkezi açmadı mesela. Bu kadar kültür ihraç etmiş, bu kadar müzisyen çıkarmış bir şehrin bir kültür merkezinin, bir konser salonunun olmaması çok enteresan. Adana’dan çıkmış bir müzisyen gelip Adana’da konser vermek istese öyle bir salon yok. Küçük mekânlar var sadece.


YHT: Adanalı olmak müzisyen Yaşar’ın kimliğinin ne kadarını oluşturdu?

YAŞAR: Çok büyük bir kısmını. 18 yaşına kadar oradaydım zaten. 26 yaşında ilk albümü çıkardım. İşte 18 yılda ne öğrendiysem, üzerine koyduklarımla ilk albümü çıkarmışım. O dönemde yazdığım şarkıların çoğu bu birikime bağlı.


YHT: Kıyasıya bir rekabet vardı o dönemde. Bir de müzik sektörü içerisinde bir takım klanlar. 

YAŞAR: Ben hiçbirine dâhil değildim. Plak şirketim güçlü bir şirket değildi. Kıt kanaat yapılan işlerdi. İlk albümümde vokal bile yoktu. Hepsini ben yapmıştım, vokal yapmayı da daha doğru dürüst bilmeyerek üstelik. O yüzden o klanların hiç birine dâhil olamadık. Özendiğimiz şeyler oluyordu. Şunun gibi bir klip çekelim diyorduk, elimizdeki aletlere bakıyorduk, vazgeçiyorduk. Klanlar değil ama ekol olarak kendimi Kayahan ekolüne yakın buluyordum. “Kayahan’ın talebesi” denmesini istiyordum ben. Zamanla da dendi o zaten. Sonra Kayahan ağabey ile birlikte zaman da geçirdik. Öğütlerini de dinledim. Son zamanlarında görüşemesek de…


YHT: Ben benzetirim sizi Kayahan’la bazı açılardan.

YAŞAR: Birçok açıdan benziyoruz aslında. Örnek almanın ötesinde, ben de tanıştığımız zaman çok benzer taraflarımız olduğunu gördüm. Burçlara filan hiç inanmam da, burcumuz bile aynı imiş. Bu tek başına olmak meselesi çok önemli. Ben gerçekten kariyerimde hiç kimseden ekstra bir yardım görmedim. Hiçbir klibime normalden fazla para harcanmamıştır. Albümlere özel bir yatırım yapılmamıştır. Ne bir menajerim ne plak firmam, ne de çalıştığım bir kişi bana fazladan bir yatırım yapmıştır. Ben de tırnaklarımla kazıyarak geldim bu güne. Biraz da o yüzden fazla yorulmuş olabilirim.


Kayahan’la ilgili önemli olan bence şuydu… Sakın yanlış anlaşılmasın, özellikle altını çizerek söylüyorum. Sezen Aksu sahnede ve albümlerde Türkiye’nin en iyi müzisyenleriyle, en güçlü aranjörleriyle, en iyi söz yazarı ve bestecileriyle çalıştı hep. Layıktı buna elbette. O, öyle bir star ve bir ekoldü. Kayahan ise sadece bir gitarı ile bütün şarkılarının sözlerini kendisi yazıp, kendisi besteleyip ve 18 yaşında tanıdığı ve en başından beri aranjmanlarını yaptırdığı (Ümit Eroğlu’ndan sonra) bir tek İskender Paydaş ile bulunduğu yere geldi, bunca şey yaptı. Kayahan o yüzden bir efsane ve bizim kahramanımızdı. “Biz de yapabiliriz”i bize gösteren kişiydi. Senin Onno Tunç’a, Attila Özdemiroğlu’na ihtiyacın yok, bir tek gitarın var mı, şarkıların, sesin var mı? Demek ki sen de yapabilirsin bunu. Çünkü Kayahan yapabildi.


YHT: O romantik şarkılar söyleyen adamın sözünü sakınmayan, mücadeleci bir tarafı var öte yandan. Sahnede yerinde duramayan, enerjisi yüksek bir adam.

YAŞAR: Sahne benim için o demek zaten. Korkunç derecede yorulurum ben sahneden indiğim zaman bu yüzden. Kulise bir yatak koysalar hemen orada uyuyabilirim. Verebildiğim her şeyi vermeye çalışıyorum sahnede. Çok istemeseler romantik şarkıların neredeyse hiçbirini söylemek istemiyorum sahnede, öyle bir enerji.


YHT: Nükhet Duru’yla aynı sahneyi paylaştığınız Açık Hava konserinde “Yaşar hep tek başına konser vermeli,” diye düşünmüştüm. Kabınıza sığamıyorsunuz çünkü sahnede.  

YAŞAR: Olacaksa da çok iyi kurgulanmalı ve sahnede birlikte çok az görünmeli iki şarkıcı. Yoksa olmuyor. Ben kimseye uyamıyorum sahnede. Ajda Pekkan’la, Aşkın Nur Yengi ile Nükhet Duru ile birlikte konser yaptım. Bunlar hep “diva”lar. Ama bir tek Leman Sam ile uyuşabildik. Onunla da 15 konser yaptıysak, 10’uncudan sonra filan uyuşmaya başladık. O da bana benziyor sahnede. Kimseye müdanası yok. Ki zaten o konserlerde de başından sonuna kadar birlikte sahnede değildik. Beraber söylediğimiz şarkılar da herkesin bildiği şarkılardı. Biriyle birlikte konser vermek çok zor benim için. Kendimden bir tane daha yaratsam onunla birlikte sahneye çıkıp konser vermeyi düşünebilirim.


YHT: Kıdemli bir müzisyen olarak prodüktörlük yapmayı düşünüyor musunuz günün birinde?

YAŞAR: Kendi adımı taşıyan bir müzik şirketim var. Bir ara düşünmüştüm de öyle bir şeyler yapmak. Yedi-sekiz yıl evvel. Kendi müziğime benzeyen müzik yapan kişilere albüm yapmak gibi değil ama… Daha farklı işler belki. Sonra Türkiye’de bir devrim oldu. O devrimden sonra kimsenin prodüktöre filan ihtiyacı kalmadı. Hevesim kaçtı, vazgeçtim o işten. Zaten benim istediğim yatırımları yapmayacaktı kimse. Bana bile yapmadılar ki benim çıkaracağım yeni isme yapsınlar.


YHT: Destek isteyen gençler oluyordur mutlaka?

YAŞAR: Yıllardır bana devamlı şarkı gönderirler. İlk başlarda insanların moralleri bozulmasın diye nazikçe cevaplar vermeye çalıştım. Sonra baktım olacak gibi değil, son yıllarda menajerime yönlendirdim gelen şarkıları. Eğer dişe dokunur bir şey varsa bana dinletsin diye. “Sana çok uyacak bir şarkım var,” diye bir şarkı gönderiyor birisi mesela. En azından bir bak, ben neler yapmışım bugüne kadar, nasıl şarkılar söylemişim. Bu kadar mı alakasız olur? Amatörleri anlıyorum da, şarkı gönderenlerin arasında profesyonel olanlar da var. İsimlerini söylemeyeceğim. Onların gönderdikleri de bir felaket. Galiba en iyi şarkılarını başka isimlere saklayıp bana kıyıda köşede kalan şarkılarını gönderiyorlardı. İlk defa adamın biri beni düşünerek, bana göre, yüreğiyle bir şarkı yazdı. Ne oldu? Albümün tamamında onun şarkılarını kullandım.  


YHT: Piyasaya yeni giren müzisyenler takip ediyor musunuz?

YAŞAR: Takip ediyorum. Beni çok etkileyen ya da kendinden sonra birilerini etkileyecek bir şey görmedim henüz. Kendi şarkısını yazıp söyleyenler var, onların işleri güzel ama birkaç kişiler. Onun dışında pek bir şey görmüyorum. Herkes özendiği müziği yapıyor. Her şeyi bir şeye bakarak yapıyorlar. Kliplerine bakıyorsun bir yere bakılarak yapılmış, albüm kapağına bakıyorsun yine bir yere bakılarak yapılmış. Kendilerinden bir şey yapmıyorlar hiç. Müzikleri de öyle. Hep taklit bir şeyler… Sosyal medyadaki zaman akışı gibi o yüzden. Akıyor gidiyor, duralım burada bir bakalım hissi vermiyor.


YHT: İnternet çağının bir gerekliliği olarak daha hızlı yaşıyoruz artık. Buna ayak uydurabiliyor musunuz?

YAŞAR: Gülten Akın’ın bir şirinde vardır: “Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya…” Bu tam da bu döneme motto olabilecek bir cümle. Sahiden kimsenin bir şeye zamanı yok. Devlet başkanları bile yedi cümleden fazla kurmamaya çalışıyorlar çünkü propaganda tekniğinde yedi cümle imiş standart. Sekizinci cümleyi kimse dinlemiyormuş. Ben de yaptığım işlerde bunlara dikkat eder oldum ister istemez. Şarkının şurasını tekrar etmeyelim, bir tekrar yeter, şarkı şu kadar süre içerisinde bitsin gibi makaslamalar yaptık biz de bu albümde. Eskiden bir – bir buçuk dakikalık “intro”lar vardı şimdi hemen giriveriyorsun şarkıya. Biz de bunları dikkate alıyoruz. İnsanlara çabuk ulaşsın diye.


YHT: Öte yandan şiirleri şarkıya dönüştürmekte çok başarılı örnekler vermiş bir müzisyensiniz. Zaten bir şair damarınız var ama şiir bestelemek tamamen ayrı bir iş. Artık gitmiyor mu öyle şarkılar?

YAŞAR: Evde bekleyen 10 tane kadar şiirden yapılmış şarkı var. Bir ikisini bu albüme koyayım mı diye düşündüm ama cesaret edemedim. Arada kaynayacak, kimse dinlemeyecek diye. Çünkü biraz uzun şarkılar. Daha önceki dönemlerde yaptığım için çok serbest düşünerek yazdım o şarkıları. Hiç birini kesip atamıyorsun. Şiirse ya da şiirsel olarak yazılmışsa bir bölümü attığında anlam bütünlüğü bozuluyor. O yüzden o şarkılar olduğu gibi duruyor. Ancak bir proje gibi albüm olursa kullanılabilecek çünkü hiç bugüne uygun şarkılar değil onlar. Zamanını bekliyorlar diyeceğim ama belki de zamanları çoktan geldi geçti, bilmiyorum.


YHT: Yaşar müziğinin 90’lardan bu yana değişen, dönüşen bir tarafı da var. Doğal tekamül denilebilir mi?

YAŞAR: Yapmak gerekiyor. Yoksa sıkılıyor insan aynı şeyi yapmaktan. Zaten üç dört senede bir albüm yapıyorsun. Her albümü yaparken de bu defa böyle bir şey yapsam acaba daha çok mu sevilir diye düşünüyorsun. Bazen de bir şeye başlıyorsun sonra başladığın gibi gitmiyor. Mesela “Her Dem Yaşar” albümü aslında “1 Gitar 1 Yaşar” diye bir albüm olacaktı. Erdem Sökmen ve benden başka kimse olmayacaktı albümde. Erdem ağabey bütün şarkıları tek bir gitara göre hazırladı ve o şekilde çaldı. Sonra biz onun üzerine enstrüman ekleye ekleye albüm başka bir hale geldi. Erdem ağabey “Ben ne çaldım siz ne yapmışsınız,” diye sitem etti sonra bana.


Yani yeni şeyler yapmak hoşuma gidiyor tabii ama çoğunlukla da karşılığını bulmuyor. Dönüp dolaşıp yine her zaman yaptığın isteniyor senden. Koskoca konsere adam iki veya üç şarkıyı dinlemeye geliyor. Onları dinledi mi çekip gidiyor. Mesela “Kuşlar”ı konseri başında söylesem, onu dinledikten sonra gidenler olur mutlaka. Onun için en sonda filan söylerim genellikle onu. Devamlı da sahneye istek gelir “Kuşlar” diye. İsteyenler onu dinlemeye gelmişler belli ki.


YHT: Baba olmak ne değiştirdi Yaşar’ın hayatında?

YAŞAR: Şarkı yazamamaya başladım. Çünkü ben bütün günümü oğlumla yaşıyorum. Çok hareketli bir çocuk. Sabah kalkıp okula gönderiyorum. Okuldan geldikten sonra yatana kadar da onunla ilgileniyorum. O uyuduğunda benim de uykum geliyor zaten. Benimle vakit geçirmeyi çok sevdiği için başka bir şey yaptırmıyor bana. Böyle bir çocuk. Ben de ona odaklı yaşadığım için müzikal olarak hiçbir şey yapamıyorum. Küçük yaşta birdenbire bizim dünyamıza girmesin diye kesinlikle pop müzik dinletmiyorum. Çocuk şarkıları dinliyor. Bazıları klasik müzik, “rock” filan dinletirler ya çocuklarına, ben sadece tatlı tatlı çocuk şarkıları dinletiyorum. Onunla beraber ben de dinliyorum.


Sanatla ilgili yaptığım tek şey resim. Beni çok yormuyor, düşündürmüyor. Aynı anda müzik de dinleyebiliyorum. Müzik çalarken kitap okuyamazsın çünkü aklın müziğe kayar ama resim yaparken öyle olmuyor. Son zamanlarda sadece resimle ilgileniyorum. Sanat olsun diye değil, o da terapi olduğu için. Şarkı yazmak filan sıkıyor beni. Boğuyor bile diyebilirim.


YHT: Oğlunuzun mesleğinize olan tepkisi nasıl?

YAŞAR: Babasının şarkıcı olduğunu biliyor bir kere. Sahnedeyken kıskanıyor beni. Başkalarının beni alkışlaması onu rahatsız ediyor. İlk konsere geldiğinde “Alkışlamayın,” diye bağırıp ağlamıştı. Sonra yavaş yavaş bana özenmeye başladı. Bir mikrofonu var, gitarı var. Bazen geliyor, sahne kurup bize konser veriyor kendince. Benim yaptığım her şeyi yapmak istiyor. Böyle enteresan bir iletişimimiz var. Ben onu yaşının dışında hiçbir şey yaşamasın diye bütün bu işlerden uzak tutmaya çalışıyorum. “Çocuğunuzun müzisyen olmasını ister misiniz?” diye soruyorlar bazen. Hiçbir şey istemem. Normal akışı neyse, kendi yolunu mutlaka bulacaktır.


YHT: Bundan sonrası için planlar neler?

YAŞAR: Bu albüm umduğum gibi giderse bundan sonra Murat Güneş’le yine çalışmak istiyorum. Sadece Murat’la da değil, işini profesyonelce yapan herkesle çalışmak istiyorum. Bu albümde çok rahat ettim. Hiçbir şeye karışmadım. Fotoğrafçıya fotoğrafları ben seçeceğim demedim. Aranjöre şarkıları şöyle aranje edelim demedim. Herkesin kendi işini nasıl yapıyorsa öyle yapmasına izin verdim. Çok da iyi sonuçlar aldım.


YHT: Halbuki genellikle tam tersi olur. İnsanın kıdemi ve tecrübesi arttıkça kontrol mekanizması daha fazla işlemeye başlar.


YAŞAR: Ben de öyleydim. “Control freak” diyorlar ya ona. Aynen öyleydim. Ama çok mutsuz oldum bu durumdan. Devamlı her şeyi kontrol etmeye çalışıp, hiçbir şeyi de kontrol edemeyip, hiçbir şeyin tam istediğin gibi olmadığını görmekten çok mutsuz oldum hep. Hayaller ….. hayatlar ….. Noktaların yerine ne koyarsanız koyun. Türkiye’nin gerçeği bu. Had safhada yormuşum kendimi ben. Sonuçta kapasite neyse ortaya çıkan da o oluyor. Doğru kişileri seçmişsen eğer insanları serbest bıraktığında kapasitelerini çok daha iyi kullanabiliyorlar oysa. Biraz dışında durmaya çalıştım ben de bu sefer. Bundan sonra da böyle yapacağım. 

OCAK 2017

4 yorum:

  1. Harika bir sohbet olmus, tesekkürler <3 Yasar imin yeni albümünü heyecanla bekliyoruz <3

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir sohbet olmuş. Yaşarseverler adına sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir sohbet olmuş. Yaşarseverler adına sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Yaşar gelmiş geçmiş efsane şarkılara imza atmış efendiliği ile tam bir aile babası olmuş güzel sohbet olmuş

    YanıtlaSil