Levent Yüksel Harbiye Açık Hava Konseri 4 Temmuz 2019
Ne yana dönsem karşıma bir yerden Aşkın, Sertab, Levent çıkıyor. Nereyse 30 yıl olacak; her biri ara sıra yorulmuş, yarıştan kopmuş, bazen önde durmuş, pik yapmış, bazen geri çekilmiş, duralamış ama temeli o kadar sağlam atmışlar ki daha kariyerlerinin başında, onlara bir ömür yetecek krediyi ceplerine koymuşlar. Tabii o temellerin harcında Sezen Aksu – Onno Tunç var, Attila Özdemiroğlu var, Uzay Heparı var, Aysel Gürel var, Fahir Atakoğlu var… Var oğlu var…
21 Mayıs 1994 sabahı güne şoke edici bir haberler uyandık.
Uzay Heparı bir gece önce motorsikleti ile kaza yapmış, hastaneye kaldırılmıştı.
Durumu ağırdı. Etiler Koç köprüsünde duran bir arabaya çarpmıştı Uzay. Başında
kask yoktu ve boynu kırılmıştı. Duran arabanın sürücüsü Demet Akbağ idi. Ne
acıdır ki arabası köprünün ortasında arızalanıp durduğu o an olmuştu kaza. Bir
anda, ne olduğunu bile anlayamadan…
Uzay Hepari hastanede verdiği yaşam mücadelesini 31 Mayıs
1994 günü kaybetti. Henüz sadece 25 yaşındaydı. Kısacık yaşamına kocaman bir
müzik kariyeri sığdırmış, ülke pop müziğinin önemli besteci ve aranjörlerinden
biri haline gelmişti. Sezen Aksu’nun Onno Tunç’la ayrılığı sonrası adeta Onno’nun
eksikliğini aratmayacak işlere imza atıyordu Sezen ve Uzay. Sertab Erener’in,
Levent Yüksel’in ilk albümleri, Aşkın Nur Yengi’nin ikinci ve üçüncü albümleri,
Sezen Aksu’nun “Deli Kızın Türküsü”, Nükhet Duru’nun ’94 albümleri… Hepsinde
Uzay’ın besteleri, düzenlemeleri vardı.
O günlerde ise Demet Sağıroğlu’nun ilk albümü “Kınalı Bebek”
için çalışıyordu. 6 aylık evliydi ve eşi Zeynep Tunuslu hamileydi. Ne tuhaftır
ki 7 ay kadar sonra dünyaya gelecek ve adı Uzay Kanat konulacak oğlu, tıpkı o
şarkıdaki gibi “yüreği doğuştan yaralı” gelecekti dünyaya.
Uzay’dan geriye imza attığı albümler, şarkıları kaldı… Bugün
onun ölüm yıldönümü. Onu Sertab Erener’in 1992 yılında Tempa Müzik etiketiyle
yayımlanmış ilk albümü “Sakin Ol”da yer alan bir bestesiyle anmak istedim. Sözleri
Sezen Aksu tarafından yazılmış “Vurulduk”, bence Türk pop müziğinde yapılmış en
güzel şarkılardan biri. Bestedeki senfonik hava, düzenlemenin incelikleri, Sertab’ın
arkadaşındaki koronun vokal kompozisyonu bugün bile parmak ısırtacak
güzellikte. Ruhu şâd olsun.
Çok ama pek çok sevdiğim erkek seslerinden biridir Levent Yüksel’in
sesi. Dokunur bana, içimi acıtır ama bakarım sonra mutluluk da vermiş, gözümü
gönlümü açmış. Değişiktir, enteresandır, kendine hastır, özeldir. Özeldir de…
İşte onca şahane şarkı, şahane albümden sonra Levent Yüksel’in bugünlere yeni
yeni şarkılar, albümlerle gelememesi de az can sıkıcı değildir.
“Kırık Telli”, kıyıda köşede kalmış, pek de kadri kıymeti
bilinmemiş bir Levent Yüksel şarkısı. 2004 yılında yayımlanmış “Uslanmadım”
albümünde yer alan şarkının söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait, düzenlemesi ise Erdem
Yörük imzasını taşıyor. İlginçtir ki şarkıyı o gün bugün Levent Yüksel’den başka
söyleyen olmadı.
Sezen Aksu şarkı sözlerinden bir beşli liste yap deseler,
ilk beşe koyacağım şarkı sözlerinden biri mutlaka “Kırık Telli” olurdu. Sezen’in
halk ozanlarından, şairlerden el almış bir şarkı yazarı olduğunu tescilleyen
şarkı sözlerinden, bestelerinden biri çünkü “Kırık Telli”.
Bu albüme yıllar sonra yeniden kulak kabartır, göz gezdirirken
2004 yılının üzerinden 15 yıl geçtiği gerçeğiyle yüzleşmek pek eğlenceli
olmadı. Ne çare “Uslanmadım” dan bu yana Levent Yüksel şöyle dört başı mamur bir
albüm yapmadı gitti. Bize de mecburen böyle eskileri kurcalamak düşüyor canımız
Levent Yüksel dinlemek isteyince.
Erkin Aslan uzun yıllardır müziğin içinde olmasına rağmen
solist olarak çok fazla ön plana çıkmamışlardan. ‘90’larda Göksel’in “Benim
Şarkım”, Sibel Tüzün’ün “Tiryaki”si, 2000’lerde Ayşegül Aldinç’in “Verdim
Gönlümü”, Levent Yüksel’in “Daima”sı o dönemleri hatırlayanların mutlaka
bileceği Erkin Aslan şarkıları. Yakın dönem Erkin Aslan şarkılarına ise İrem
Derici’nin söylediği “Bir miyiz?”i ve Derici ile düet yaptığı “Ölürüm O
Bakışlarına”yı örnek verebilirim.
Hem besteci ve söz yazarı, hem aranjör, hem de enstrümanist
olarak sayısız albümde yer almış, sayısız isme sahnede eşlik etmiş Erkin Aslan
ilk kez 2018 yılında “Kadın Dediğin Zor Şey” adlı teklisiyle işin şarkıcılık
tarafına doğru adım attı. Aynı şarkının akustik versiyonu ve yıllar önce Levent
Yüksel’in söylediği “Kadınım”ın “cover”ı ise Erkin Aslan’ın 2018’de yayımlanan
diğer teklileri oldu. Geçtiğimiz günlerde Studio Jingle House etiketiyle
piyasaya sürülen yeni teklisi ise “Tuhaf Gazel” adını taşıyor.
Studio Jingle House etiketi boşuna değil çünkü Erkin Aslan 2007
yılından bu yana Jingle House bünyesinde reklam müzikleri üretiyor aynı zamanda.
Söz, müzik ve düzenlemesi Erkin Aslan imzası taşıyan “Tuhaf
Gazel”, alaturka makam ve ritimlerin kullanıldığı ama hiç mi hiç alaturka
tınlamayan, aksine etnik-caz sularında gezinen enteresan bir şarkı. Popüler
müziğin gündelik kalıplarının tamamen dışında, sıradan akor dizilimlerinden, ritim
yürüyüşlerinden çok uzakta, çok kendine has ve çok çarpıcı. Zaten dönüp geriye
baktığınızda, Erkin Aslan’ın popüler müziğin tam göbeğindeki isimlere verdiği
şarkılarda bile o kendine haslığı fark edebilmek mümkün.
Erdem Sökmen’in gitarını konuşturduğu partisyonlar şarkının adeta
“bonus”u. Erkin Aslan’ın tertemiz vokalini de duyunca bugüne dek şarkı söylemek
için niye beklediğini düşünüyorsunuz ister istemez.
1991 ortaları… Sezen Aksu ve Onno Tunç bu defa kesin
ayrılmışlar gibi. “Gülümse” albümü hâlâ kıyametler koparmakta iken Onno Tunç
prodüktör olarak imzasını attığı Harun Kolçak albümünü yapıyor. Albümde Sezen
Aksu’nun iki şarkı sözü var ama kendisi yok. Ardından Sertab Erener’in ilk
albümü çıkıyor. Prodüktör Sezen Aksu ama Onno Tunç yok. Peşi sıra çıkan Levent
Yüksel’in ilk albümünde ise Onno’nun iki besteci var ama kendisi yok.
1992 sonlarına doğru Onno, Zerrin Özer’e albüm yapıyor,
Sezen yok. Derken bu defa da Zuhal Olcay’a albüm yaptığını öğreniyoruz. Sırada
Nilüfer ve Ayşegül Aldinç de var ama Nilüfer’le çalışması hepsinden daha çok
manidar. Bir kere Onno Sezen’den önce Nilüfer’le sevgili. Sonrasında yıllarca Nilüfer
– Kayahan ve Sezen – Onno ekipleri arasında ciddi bir müzikal rekabet yaşanmış.
Yıllarca aşklarından payımıza düşen nice şarkıyla beslenip
büyüdüğümüz ikilinin ayrılmasına üzülsek mi sevinsek mi bilemiyoruz zira ayrı
ayrı yaptıkları işler de başka türlü güzel, başka türlü verimli.
Onların tekrar birlikte ürettikleri ilk albüm olacak “Levent
Yüksel’in İkinci Kaseti”nin piyasaya çıktığı günlerde Onno’nun aramızdan
ayrılıp gideceğini henüz bilmiyoruz. Sezen’in Uzay Heparı’nın zamansız ölümü
üzerine yazdığı “Yas” şarkısının kaderin bir cilvesi gibi Onno’nun ölümünün
ardından çalınıp söyleneceğini de…
Onno Tunç’u 14 Ocak 1996 günü kaybettik. Bugün ölüm
yıldönümü. Çok genç yaşta, beklenmedik bir ölümle, daha nice şarkıya imza
atacak, ruh katacak, hayat verecekken göçüp gitti. O zaman bu zaman pop müzikte
iyi, kaliteli, müzikal açıdan nitelikli işlerden bahsedeceğimiz her cümlede
onun adını geçiriyoruz. Bunca yıl sonra bile, hâlâ… Yerinin dolmadığı o kadar
açık ki.
“Ayrılık”, Zuhal Olcay’ın 1993 Mayıs’ında Tempa / Foneks etiketiyle piyasaya çıkan “Oyuncu”
adlı albümünde yer alan Onno Tunç bestelerinden biri. Sözler Leyla Tuna’ya ait.
Albümün adı “Oyuncu” ama aslında Zuhal Olcay’ın öncesinde ve sonrasında bir
oyuncu gibi değil de bir şarkıcı gibi şarkı söylediği başka albümü olmadı
denilebilir rahatlıkla. Bu da şüphesiz Onno Tunç etkisiydi yine.
Batı formunda melodi örgüsü bir yana, düzenlemesi bugünün “sound”
anlayışında bile eski durmayan, zamansız bir şarkı “Ayrılık”. Onno Tunç’un anısına…
(22 Mart 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
‘70’lerde yabancı şarkılara Türkçe söz yazılarak oluşturulmuş parçalar anlamsız bir şekilde “aranjman” diye adlandırıldı ve o tabir bugüne kadar geldi. Türk bestecilerin yeni yeni eserler üretmeye koyulduğu o yıllarda yabancı şarkıları Türkçeye adapte etmek kolaycı bir yoldu belki ama aslında bir o kadar da zordu. Neyse ki muazzam söz yazarlarımız, aranjörlerimiz, şarkıcılarımız vardı. Yeri geldi o “aranjman” diye küçümsediğimiz kimi şarkılar orijinallerinden daha güzel, daha anlamlı ve daha kalıcı oldu. “Kadınım” da bunlardan biriydi.
1973’de Serge Reggiani tarafından seslendirilen, Fransızca sözleri Jean-Loup Dabadie, bestesi Alain Yves Reginald’e ait olan “T'as L'air D'une Chanson”, 1974 yılında Mehmet Teoman’ın yazdığı Türkçe sözlerle Tanju Okan tarafından seslendirildi ve Türk popunun klasiklerinden biri olacak “Kadınım” böyle doğdu. Evet, şarkının Fransızca hali de etkileyici idi ama Türkçe versiyonu kadar değil. Evet, şarkının orijinalinde de Serge Reggiani “Me femme (kadınım)” diyordu ama Tanju Okan gibi değil.
O zamandan bu zamana şarkıyı Teoman, Levent Yüksel, Yaşar ve Mehmet Erdem gibi dört karakteristik ve ne Tanju Okan’a ne de birbirlerine benzeyen ses yeniden seslendirdi. Kıyas kabul etmezdi; kimse Tanju Okan gibi “Kadınım” diyemezdi. Zaten biz de o kıyası yapmadan dinledik bu yeni versiyonları.
Dört X Dört’ün solisti olmasının yanı sıra yaptığı dizi müziklerinden de tanıdığımız Deniz Tuzcuoğlu, 2017’nin hemen başında “Kader İzmir’den Yana” adlı ilk solo teklisiyle çıkmıştı karşımıza. Tuzcuoğlu geçtiğimiz günlerde TMC etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde “Kadınım”ı yeniden seslendiriyor.
Şarkının ister istemez daha “rock” sularda yüzen yeni düzenlemesinde Dört X Dört elemanlarının imzası var. “Rock” dediysem aklınıza Teoman’ın düzenlemesine benzer bir düzenleme ve yorum gelmesin. Bu düzenleme ve yorum önceki tüm yeniden seslendirmelerden daha parlak, hatta bazı yerlerde daha agresif. Buna karşın Deniz iyi bir şarkıcı ve nüanslı şarkı söyleme biçimiyle, kimseyi de taklit etmeye çalışmadan, şarkıya yeni bir tat, yeni bir ruh katmayı başarıyor.
Gelgelelim şarkıya başka bir hikâye kazandıran şey sadece yeni düzenleme ve yorum değil. Deniz’in bu şarkıyı çok uzun süre önce kaydettiğini ve epeyce bir zaman şarkının klibinde kim oynamalı, o “kadınım”, sıradan bir klip kızı olmamalı diye titizlendiğini biliyorum. O arayışın nasıl sonuçlandığını ise ben de herkes gibi klip çıkınca gördüm.
Klipte bir klip kızı yok; bir çift var. Oyuncu değiller; rol yapmıyorlar. Gerçek hayatın içinden geçen gerçek hikâyelerini anlatıyorlar. Halen hastanede yatan ve kalp nakli bekleyen, ulusal organ nakli listesinin en üst ve acil sıralamasında olan Beyhan Tekün ve ona bir bebek gibi bakan eşi Cemal Tekün… Onların uzun yıllara dayanan aşk, dostluk, yoldaşlık hikâyesi. Bir taraftan gözlerinizi doldururken, bir taraftan da organ naklinin önemine ve hayatiyetine de dikkat çeken klip, böylece şarkıyı da bambaşka bir yere taşıyor. Kalbe başka türlü dokunuyor.
Başta Deniz Tuzcuoğlu olmak üzere, bu işte emeği geçen, imzası olan herkesi tebrik etmek lazım. Kulağa çok romantik gelebilir ama şarkılar bazen gerçekten hayat kurtarır. Umarım ve dilerim ki bu şarkı ve klip Beyhan Hanım’ın ve onun gibi organ nakli bekleyen nicelerinin umudunu güçlendirir, hiç ölmeyecekmiş gibi, hayata ne kadar ince ipliklerle bağlı olduğumuzu unutarak, kendimizden başka kimseyi umursamadan yaşayıp duran biz fanilere de okkalı bir tokat olur. Umarım ve dilerim ki bu şarkı ve klip nice hayatın kurtulmasına vesile olur.
(Temmuz 2015 tarihinde GZone dergisinde yayımlanmıştır.)
“Yok, artık bundan daha iyi bir şarkı sözü yazılamaz, bu son
nokta!” dediğim ne çok şarkı sözü yazdı. Nasıl yazdı bilmiyorum.
Şarkıcılığından, besteciliğinden filan çok daha önemliydi benim için şarkı sözü
yazarlığı. Şarkı sözlerinde anlattıklarına yürekten inanıyordum çünkü. Bazen
anlıyor ve o anladığım şeyin bir tek cümleye nasıl sığdırabildiğine hayret
ediyor, bazen de içinden çıkmaya, anlamaya çalışıyordum. Bazen öğreniyordum.
Bazen bilip de unuttuklarımı hatırlıyordum. Röportajlarını okuyordum sonra, izliyordum.
Nasıl yaşar, ne yapar, ne yer, ne içer de böyle olurdu bir insan. Bu kadar
bilge, bu kadar dilbaz?.. Bilmek marifet değildi tek başına çünkü. Bildiğini
söyleyebilmek marifetti. Ve o marifet, her bilene nasip olmuyordu.
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ben bildim bileli “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerde”yiz. Ama galiba içi boş bir klişeye dönüşeli çok olmuş bu cümle en çok bu sıralar kullanılmayı hak ediyor. Bir hır gür, bir yan bakma, bir hor görmedir gidiyor ki sonu hiç hayır değil gibi. Evet, memleketten bahsediyorum; üzerinde yaşadığımız topraklardan.
Burcu Güneş bundan yıllar evvel Mevlana’dan bestelediği bir şarkıyı tam da bu sebepten bugünlerde seslendirip tekli formatında piyasaya sürdü. “Birliğe Ulaş” adını taşıyan şarkı DMC tarafından geçtiğimiz günlerde servis edildi.
Mevlana’nın yaşadığı zamanı düşünün, sonra da oradan buraya aradan geçen zamanı. İnsanoğlu ne kadar değişmiyor, ne kadar çabuk unutuyor, nasıl ders almıyor ve tarih nasıl tekerrür ediyor hepsini bu şiirden çıkarmak mümkün. Aklımıza gelmez, açıp okumaz, belki bir ya da iki satırına Twitter’da paylaşanlar sayesinde denk gelirdik. İyi ki bir şarkıya dönüşmüş de başından sonuna dinliyoruz şimdi.
Burcu Güneş gibi ana akım popun tam ortasında duran figürlerin böyle incelikli işler yapmalarını önemsiyorum. Nilüfer, Nükhet Duru, Erol Evgin filan gibi isimlerin birer ikişer vardı böyle şarkıları eskiden. Sezen de çok yazdı, albümlerine koydu böylesi şarkıları, haliyle Sertab, Levent filan da söyledi yeri geldi. Ana akım popun dışında zaten hep vardı söyleyecek sözü olan şarkılar ama dedim ya, ana akım popun dinlenirliği, tanınırlığı yüksek, ortalamayı yakalamış yıldızlarının etkileme alanı daha fazla ve bunu bir şekilde olumlu yönde kullanma çabası gösterenleri önemsemek lazım.
Şarkı şu ya da bu tarafa değil, “insana” söylüyor sözünü. Sanırım Burcu Güneş’in maksadı da tam olarak bu. Yoksa nerede ne söz ettiğin, nerede nasıl göründüğün, hangi ortamlarda bulunduğun ve bulunmadığına, sosyal medyada ne paylaşıp paylaşmadığına, hatta ne giyip ne giymediğine bağlı olarak bir tarafa mal edilmek an meselesi bugünlerde. Muhakkak bir yere, bir tarafa yaranmaya çalıştığını iddia edenler olacaktır. Ben oradan bakmıyorum açıkçası.
Şiirin kelimelerini, ifadelerini hiç eksiltmeyen Burcu Güneş’in bestesi, Okan Akı’nın senfonik düzenlemesiyle zenginleşmiş, büyümüş. Özellikle koronun girdiği kısımlar hayli etkileyici. Burcu Güneş’in şarkıcılık performansı için de biçilmiş kaftan bir şarkı olmuş.
Bu arada şarkının ağırlığına uygun, çok sade, çok iddiasız bir klip çekilmiş ama ben olsam şarkının mesajını daha sarsıcı bir kliple perçinlemeyi tercih ederdim, onu da söyleyeyim.
Yerini bulur ya da bulmaz, anlaşılır ya da anlaşılmaz ama bu şarkıyı yapmak ve yayımlamak tek başına bir cesaret örneği, bir incelik bence. Tebrikler Burcu Güneş.
(28 Eylül 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Bazen büyük umutlarla atılan ilk adımlar hayâl kırıklığıyla sonuçlanabiliyor. Popüler müzik tarihi bunun örnekleriyle dolu. Kimisi o hayâl kırıklığıyla yetinip elini eteğini çekiyor, kimisi ise nerede hata yaptığını sorgulayıp yeniden deniyor. Emre Özdemir yeniden deneyenlerden… Kendi bestelerinden oluşan ve 2011 yılında yayımlanan ilk albümü “Yum”, o günün şartlarında dikkat çekmemişti. Aradan geçen 4 yıl sonunda ise Emre Özdemir, bu defa bir mini albümle tekrar karşımızda.
Aslına bakılırsa “Yum”, hiç de fena bir albüm değildi. Ozan Çolakoğlu, Ümit Sayın, Ercüment Vural, Erdem Sökmen gibi usta isimlerin elinin değdiği bir pop albümüydü her şeyden önce. Emre Özdemir, küçük yaşlarda başlayan müzik yapma hayalini, bir ilk albüm için olabilecek en iyi şartlarda gerçeğe dönüştürmüştü. Ne var ki albümün piyasaya çıktığı dönem, müzik piyasasında yeni isimlerin bugünkü kadar dikkate alınmadığı bir dönemdi. Bir de bilirsiniz ki popüler müzikte şarkı her şeydir. Yeterince güçlü bir şarkınız yoksa, ne yapsanız olmaz.
İşte bu yeni albüm, Emre Özdemir’in daha önce kaçırdığı fırsatı bu kez yakalamasını sağlayacak gibi gözüküyor. Çünkü bu defa birden fazla “şarkı” ile dikkat çekme şansı var.
Özdemir’in DMC etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlanan mini albümü, “Beni Bırakın” adını taşıyor. Gayet tanıdık bir şarkı “Beni Bırakın”. Levent Yüksel’in efsanevi ilk albümünün klasiklerinden biri. Sözleri Sezen Aksu’ya, bestesi Onno Tunç’a ait bu şarkı, iki ismin birlikte harikalar yarattığı bir dönemin, bugüne dek el değmeden kalmış az sayıda şarkısından biriydi aynı zamanda. Bu şarkıyı “cover” yapmak, neresinden baksanız iyi fikir. Ancak klasikleşmiş bir albümün ve çok nevi şahsına münhasır bir şarkıcının şarkısını “cover” yapmanın risk payını da göz ardı etmeden tabii.
Neyse ki bu risk bir şekilde aşılmış. Mini albümde “Beni Bırakın”, Emirhan Cengiz tarafından yapılmış iki farklı düzenleme ve Suat Ateşdağlı tarafından yapılmış bir “remix” versiyonuyla, yani üç farklı biçimde yer alıyor. Birini sevmeseniz, diğerini sevebilirsiniz. Mesela “reggae” versiyonu hiç de fena olmamış; şarkıya başka bir soluk getirmiş. Ancak klip için de seçilen orijinal versiyon için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Günümüz popunun ortalamasından ilham almış bu düzenleme, şarkıyı yeni keşfedenlerin kulağını çabuk yakalayacaktır belki ama bana kalsa biraz daha cesur bir düzenlemeyi yakıştırırdım bu şarkıya. Emirhan Cengiz bunun üstesinden gelemeyecek bir aranjör değil ama sanırım piyasa muadili bir iş çıkarılmak istenmiş.
Albümde iki de yeni şarkı var. Biri, sözleri Emre Özdemir ve Sude Bilge Demir’e, bestesi Emre Özdemir’e ait “Böyle Gitmez”, bir diğeri ise söz ve müziği Sude Bilge Demir tarafından yazılan “Dünya Malı”. Her iki şarkının düzenlemesi de yine Emirhan Cengiz’e ait.
Biri yavaş, diğeri hareketli kategorisinde olmak üzere, her iki şarkı da tek başına dikkat çekebilecek türden. Ancak “Dünya Malı”, biraz daha ön plana çıkabilir gibi gözüküyor.
Temiz, nüansları yerinde, yetkin bir şarkıcılık tekniği var Emre Özdemir’in. Ayırt edilebilir bir ses rengi de var üstelik. Yer yer (özellikle “Böyle Gitmez”de) hissedilen Tarkan vurgularından da kurtulduğunda pekala kendi kimliğini kabul ettirebilir. Yeni isimlere çok daha fazla şans verilen bu dönemde, Emre Özdemir’e de bir şans vermememiz için hiçbir sebep yok.
Albümün kartonet fotoğrafları Emre Yunusoğlu tarafından çekilmiş, grafik tasarım ise albüm grafik tasarımları konusunda duayen isimlerden biri olan Özgür Arcan tarafından yapılmış. Hepsi iyi hoş ama ben olsam kapakta kullanmak üzere bu fotoğrafı tercih etmezdim, onu da söylemeden geçmeyeyim.
1990 yılı yaz ayları boyunca her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi'nin "Sevgiliye" albümü çalınmış, şarkıları dillerden dillere dolaşmış ve böylece uzun yıllar sonra ilk kez bir genç "star"ımız olmuştu.
(Milliyet Sanat dergisi Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır.) Takvimler 1993 yılını gösteriyordu. İzel-Çelik-Ercan’ın mayoz bölünmesinden Kızılderili Çelik ve “haydi şimdi bütün eller havaya” İzel-Ercan ikilisi doğmuştu. Kenan Doğulu göbek hizasının üzerine kadar çektiği pantolonuyla, saçlarını savura savura ‘gözü kara deli’ olduğunu tekrar ederken, Hakan Peker kıvrak dansı eşliğinde “amma velakin, cümbür cemaatin” kafiyesini dilimize kazandırma, Haluk Levent elinde gitarı, “Yollarda Bulurum Seni”yle bağır çağır, ‘70’ler Anadolu popunun ruhuna rahmet okutma gayretindeydi.
(Zip İstanbul dergisinin 1 Temmuz 2004 tarihli sayısında yayımlanmıştır.) Türk popunun doksanlardan ikibinlere gelebilen en önemli erkek starı Levent Yüksel, yine çok yetkin, çok ustalıklı, oya gibi işlenmiş, emek verilmiş bir albümle tekrar gündemde. Levent Yüksel, popun gelmiş geçmiş en önemli klasiklerinden biri haline gelen “Med-Cezir” adlı ilk albümünde, daha yolun en başındayken kendi üslubunu ve tarzını yakaladı ve kendisinden önce ya da sonra gelen onlarca erkek şarkıcının hiç biri onun ne müzikalitesinin, ne de müzisyen kişiliğinin yakınından geçebildi. Nitekim “Uslanmadım” adı verilmiş yeni albümünde de kaliteli sözler, kaliteli bestelerle, düzenlemesinden yorumuna, popun seyrettiği avam çizginin çok ama çok üstünde nitelikler taşıyan bir albüm yaparak, bu alacalı bulacalı yelpazenin nasıl farklı bir yerinde durduğunu bir kez daha ispat eden adeta herkese böyle de pop yapılabileceğinin dersini veren bir Levent Yüksel var karşımızda. Sezen Aksu şarkıları Levent Yüksel’e çok yakışıyor. Albümde Sezen imzasını taşıyan beş bestenin beşi de birbirinden güzel. Özellikle “Kırık Telli”, tüm pop müzik tarihinin ve Sezen Aksu kariyerinin yazılmış en güzel şarkı sözlerinden biri olarak albüme değer katıyor. Yıldız Tilbe, Özlem Tekin, Selim Çaldıran, Alper Narman – Fettah Can ve hatta Orhan Gencebay gibi çok farklı besteciler ve birden fazla aranjörle çalışılmış olmasına rağmen, söylediği her şarkıyı kendine ait kılan Levent Yüksel’in dokunaklı sesiyle albüm başından sonuna dek hiç boş çıkmaksızın akıp gidiyor. Ardı ardına çok iyi albümlerin piyasaya çıktığı bugünlerde hepsinin arasından kolaylıkla sıyrılacak ve pop müzik tarihinin unutulmayan albümlerinden biri olacak bu çalışmayı edinmekte gecikmeyin. “Uslanmadım”la bu yaz çok daha güzel geçecek, buna emin olabilirsiniz.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.